9 Ağustos 2013 Cuma

ŞAMATACI BİR ELEŞTİRİ

Günümüz Amerikan öykücülüğünün güçlü temsilcileri Türkçede ikinci kez bir araya geliyor. Daha önce Amerika’nın Yanık Çocukları adlı seçkiyle Türk okurun karşısına çıkan Amerikalı öykücüler, iletişim teknolojileri ve tüketim çılgınlığının arasında sıkışmış bir kuşağın örneklerini sunuyordu bize. Bu kitapta yer alan öykülerde varlığı hissedilen travmatik ve hüzünlü ses, bir kuşağın temel yönelimlerini daha iyi anlamamıza imkân tanırken, yakınlarda yayımlanan başka bir kitap, bu kuşakla yaşıt, nerdeyse aynı kaynaktan beslenen başka bir kuşağa çekiyor dikkatimizi. Tom Thompson ve Eli Horowitz’in derlediği Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası, dünyaca ünlü on bir kurmaca ustasından on öykü ve bir çizgi hikâye sunuyor bize. Anca bu kez Amerika’nın Yanık Çocukları’nda karşılaştığımız türden bir travmatik sese rastlamıyoruz. Aksine, bu sesle çılgınca alay eden, yer yer fantastik, hüzünden ziyade çılgınlığa odaklanmış öykülerle karşı karşıyayız. Aile kurumundan, tüketim çılgınlığına, iletişim teknolojilerinin körleştirdiği hayatlardan reklamların esir aldığı hayatlara varana değin günümüz dünyasına ait hemen hemen her önemli husus birbirinden ilginç ve ironik öykülerle dile geliyor. Fantastiğin dünyasına geçiş çoğu yerde ironi ile dengelenirken, beliren ara bölgede çok şiddetli bir günümüz eleştirisine de rastlıyoruz kitapta.

Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası kitabında yer alan on bir öykücü arasında Nick Hornby, Jonathan Safran Foer, Neil Gaiman gibi günümüzün önemli yazarları bulunuyor. Kitapta yer alan öykülerin temel özelliği çoğunlukla çocukların dünyasından kimi önemli meselelere bakılmış olması. Örneğin Nick Hornby’in, belki de bugüne kadar yazılmış en iyi futbol öyküsü olan “Küçük Ülke” tastamam böyle bir öykü. İki devlet arasında sıkışmış bir futbol sahası büyüklüğündeki ülkede yaşayan bir çocuğun gözünden anlatılan öykü, eşsiz bir güzellikte. Küçücük ülkenin milli futbol takımı, komşu ülkelerin futbol takımlarıyla yaptığı maçları bazen otuz-sıfır gibi tarihi farklarla kaybetmektedir. Minik ülkenin hali San Marino’dan bile daha içler acısıdır açıkçası. Ama öykünün kahramanı küçük çocuğun verdiği taktikle, ülkenin milli takımı tarihinde ilk kez bir takıma on iki sıfır yenilir. Ancak, milli takım oyuncuları tarihlerinde ilk kez bu kadar az gol yemenin şerefine maçın sonunda zafer turu atar. Keza, Jon Scieszka’nın “Her Biri Ayrı Satılır” öyküsü de benzer bir güzellikte. Tıpkı diğer öykülerde olduğu gibi, bu öykünün kahramanları da yine çocuklar. İki çocuğun arasındaki diyaloglar tamamen reklam cümleleri veya kimi klişe cümlelerle kurulmuş. İki çocuk durmadan sohbet ederler ama gerçekte hiçbir şey konuşmamaktadırlar. Daha doğrusu, sarf ettikleri cümlelerin tamamı reklamlardan alınmadır. Örneğin, öykünün kahramanı kız, küçük çocuğa “rahatlamayı nasıl tarif edersin?” diye sorar. Cevap, reklamlar dünyasından verilmiştir: “Bir tane alana ikincisi bedava!” Başka bir yerde, öykünün kahramanını bir markette görürüz. Çocuk, marketten su değil, “hayatın gerçek tadını” almıştır. Tamamen reklamların dünyasına hapsedilmiş, tüketim çağının dinamikleriyle beslenen bir kuşağın eleştirisi ancak bu kadar etkili bir şekilde yazılabilirdi. Üstelik, bu öykü sadece günümüz tüketim toplumuna değil, Amerikan tarihine de şiddetli eleştiriler de içererek tonunu bir kat daha koyultuyor kimi yerlerde.

Her bir öyküsü çeşitli renkli resimlerle desteklenen Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası, günümüz dünyasına çok keskin bir eleştiri içeriyor. Çoğu öykünün kahramanı çocuklar ama eleştirinin muhatabı genelde yetişkinler olarak öne çıkıyor. Çocukluğun dünyasındaki şamata ve neşe kadar, büyüklerin dünyasına dair keskin bir öfkenin izlerini bulmak da mümkün kitaptaki öykülerin tamamında. Bunun en iyi örneğini, Clement Freud’un “Grimble” adlı öyküsünde görürüz belki de. On bir yaşındaki Grimble adındaki küçük bir çocuğun başından geçen öyküde, oldukça tuhaf bir anne ve baba üzerinden normal anne-babalara da eleştirilerle karşılaşıyoruz. Peru’ya seyahate giden anne ile baba, Gribmle’a bir takım notlar ve kısa mesajlarla göy kulak olmaya çalışırlar. Bir yandan Gribmle’ın attığı her adımı hesaplarlar, ama diğer yandan uzakta bir gezidedir ebeveynleri. Yer yer fantastik eğriler çizen bu öykünün yanı sıra, günümüz Amerikan edebiyatının önemli yazarlarından Jonathan Safran Foer’ın “Altıncı Bölge” adlı öyküsünün de aynı güzellikte olduğunu belirtmek gerekiyor. New York’tan yavaş yavaş koparak Antartika’ya kadar sürüklenen Altıncı Bölge’nin hikâyesinin anlatıldığı öykü, fantastik öğeler kadar tıpkı diğer öykülerde olduğu gibi keskin eleştiriler içeriyor. Dahası, giderek Altıncı Bölge’nin varlığını tartışmalı bir haşe getiriyor.

Sadece yukarıda sözü edilen etkileyici öyküler yok bu kitapta. Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası’nda, aşırı kaygılı Farf’ın, canavarlardan kaçan James’ın, Domuzburun ve Çetesinin, Seymur’un Son Dileği’nin, dünyanın en ilginç Epikür masasının, sokakta bulduğu bir cep telefonunda işittiği garip bir ses sayesinde yardıma muhtaç köpeklerin imdadına koşan Martin Alanzo’nun öykülerini de anmamız gerekiyor muhakkak. Bütün bunların yanı sıra, Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası kitabında bir de çizgi hikâye bulunuyor. “Kaşıklı E ve Gergin-3 Mor Yağmacılara Karşı” adlı çizgi öykü, bildik çizgi öykü kalıplarının ötesine geçerek türün kendisini de tartışmaya açıyor kanımca. Son olarak, kitabın derleyenleri kitapta yarım bir öykü bırakarak, okuyucunun da bu kitap fikrine dâhil olmalarını sağlıyor. “Bitiremediğimiz Hikâye” adlı yarım öykü, okuruna belirli bir yere kadar refakat ettikten sonra, öykünün devamını yazma görevini biz okurlara bırakıyor. O zamana kadar şamatacı suçlular, dost canlısı olmayan su kabarcıkları, kayıp bir ülke, sahipsiz cep telefonları, gökyüzünden gelen yaratıklar, Peru’da kaybolan ebeveynler, Laf Farf adlı bir adamın hikâyesini sindirmiş okurlar, ister istemez bu yarım öyküyü tamamlamak zorunda kalacaklar. Biraz korku, biraz da şamatayla ister istemez.

İthaki Yayınları’nın özenli bir baskıyla okur karşısına çıkardığı Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası, hem günümüz Amerikan edebiyatında özellikle öykünün yerini anlamak için bir başucu kitabı niteliğinde, hem de tüketim toplumunun yetkin bir eleştirisi olarak öne çıkıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder