7 Eylül 2013 Cumartesi

AHMET ERHAN'IN ARDINDAN

Ahmet Erhan’la Kitap Zamanı için bir söyleşi yapmıştık. Telefonda sesi gittikçe inceliyordu ve ben bunu nezaketine bağlıyordum. Daha ilk şiirlerinde nabız atışı gibi bir görünüp bir kaybolan ölüm epeydir yolunu gözlüyormuş meğer… 

İlk şiir kitabım yeni çıkmıştı. İstanbul’da dönemin popüler kültür dergilerinden birinin ofisinde, onca tanınmış şair ve yazarın arasında, taşradan yeni gelmiş bir genç olarak bir köşede duruyordum. Odadaki genç şairler babaları yaşındaki şair ve yazarlara adlarıyla hitap ediyordu ve bu durumu çok garipsiyordum. Benim gibi sıkıntıyla oturan ve “abilik” sıfatını fazlasıyla hak eden biri vardı odada, ısrarla kendisine adıyla hitap etmemi istemesine rağmen bunu bir türlü beceremiyordum. Yıllarca yaşadığı Ankara’yı bırakıp İstanbul’a yeni gelmişti. Elleri titriyor ve sürekli terliyordu. Etraftakiler terini silmesi için ona peçete uzatırken göz göze geldik. Sonra da odadaki kalabalıktan kurtulup kendimizi derginin küçücük balkonuna attık. Aşağıdan geçen kalabalığa bakarken, “Kırk yaşında yazacağın şiirleri neden yirmisinde yazıyorsun?” diye sordu. O gün kendisine doğru dürüst bir cevap veremedim ama yıllarca bir övgü cümlesi olarak üst cebimde taşıdım bu sözleri. 

Ahmet Erhan’la ilk ve son tanışmamız o derginin balkonundaki bu kısacık konuşmadan ibarettir. O gün ben geldiğim yere, Diyarbakır’ın ıssız bir köyüne döndüm; o da sonrasında bir türlü sevemediği İstanbul’un uzağına taşındı. Çok zaman sonra zar zor duyabildiğim bir sesle birkaç kez telefonda konuştuk. Bir de Kitap Zamanı için uzaktan bir söyleşi yaptık. Telefonda sesi gittikçe inceliyordu ve ben hastalığını çok da düşünmeden bunu nezaketine bağlıyordum. Daha ilk şiirlerinde nabız atışı gibi bir görünüp bir kaybolan ölüm epeydir yolunu gözlüyormuş meğer... 

‘Vefa kuşağı’ndandı 

Ankara kökenli bir “vefa kuşağı”nın son temsilcilerindendi Ahmet Erhan. İlk şiirleri 80 darbesinin zor koşullarında yayımlandı. 23 yaşındayken o çok sevdiği Türkiye’nin en karanlık günlerinin ortasında yazdığı Alacakaranlıktaki Ülke adlı ilk kitabıyla aldığı Necatigil Şiir Ödülü, tanınmasında büyük pay sahibi oldu. Necatigil Şiir Ödülü töreninde Edip Cansever’le tanışmıştı. Türkiye’yi ve Türkçeyi, hemen her şiirinde beliren anne ve babasını, oğlunu, at yarışlarını ve futbolu (Adana Demirspor’da Fatih Terim’le beraber top koşturmuştu) çok sevdi hep. Ölüm her zaman şiirinde en çok tekrarlanan kelime oldu. “Gençken, güzelken, yakışıklıyken niye ölmedim ki bir zamanlar, diyecek kadar hem de. Futboldan ona yadigâr kalan bir duyguyla, yenmek kadar yenilmekten de haz aldı. Ancak, çoğu kişinin sandığının aksine, bu yenilgi duygusunu karamsarlıkla değil, ironi ile dengeledi. 12 Eylül öncesinde yedi kere kurşunlanmış biri olarak azıcık gülümsemeye hakkı olduğunu söyledi daima. Günümüz şiirinde ironiyi başarıyla kullanan çok az şairden biri oldu. 

Ahmet Erhan şiiri, sıradan insanların dünyasına etki edebilmesi açısından da incelenmeye değerdir. Pek az şair bu iki uçta durabilme başarısını göstermiştir çünkü. Güneydoğu’da askerlerin hatıra fotoğraflarına bile girdi yazdığı şiirler. Eve gönderilen asker mektuplarına iliştirilen fotoğraflarda, yan yana dizilmiş mermilerle yazılan “Bugün de ölmedim anne” dizesi yer aldı. Bugün evden, evin maliklerinden uzakta bir hayat yaşayan genç kuşak onun popüler bir şarkıda yer bulmuş şu dizeleriyle dönüp geriye bakma zorunluluğu duydu belki de: “Anne ben geldim, ağdaki balık/ Bardaktaki su kadar umarsızım/ Dizlerin duruyor mu başımı koyacak/ Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın.” 

Ahmet Erhan’ın 23 yaşımdayken bana söylediği cümlenin bir benzerini Edip Cansever’den duyduğunu yıllar sonra öğrendim. Cansever, Necatigil Ödülü töreninden sonra Ahmet Erhan’ın omzuna dokunup, “Evlat ne çok bahsetmişsin, daha çok gençsin oysa, kimden öğrendin ölümü?” diye sorar. Ahmet Erhan’ın cevabı sanki çoktandır söylenmeyi bekliyormuş gibidir: “Sizden öğrendim üstat!” 

Ahmet Erhan şanslıydı. Henüz “gençken, yakışıklıyken, ölmemişken” uzak ustasına teşekkür etme imkânı bulmuştu. Bense yirmi yaşındayken kırk yaşında gibi yazmayı biraz da ondan öğrendiğimi hiçbir zaman söyleyemedim Ahmet Erhan’a. 

Kitap Zamanı, Bölüm: Ardından, Sayı: 92.

1 yorum:

  1. Sevgili Kemal,
    Bu yazıyı Lise Postası'nı 8. sayısında Ahmet Erhan dosyası içinde tekrar yayımlayabilir miyiz? (İznin olursa isim ve kaynak belirterek)
    Selam ile.

    YanıtlaSil