9 Ağustos 2013 Cuma

ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA

Ferit Edgü’nün Çığlık adlı öykü kitabı ilk basımını darbeden hemen sonra 1982 yılında yapar. Edgü’nün bir önceki kitabı Bir Gemide 1978 yılında yayımlandığına göre, bu kitaptaki öykülerin darbe döneminde yazıldıklarını tahmin etmek zor değil. Güncel hayattan kaçıp varoluşçuluğa kaçmakla suçlanan, ülke meselelerine uzaklıkla itham edilen bir kuşağın bu en özgün yazarlarından olan Ferit Edgü’nün kitabına bugünden bakınca iki husus beliriyor: Bu kitabın Türk öykücülüğü için bir tür öncü kitap vazifesi görmesi bir kenara, dönemin toplumsal atmosferinin hangi yazınsal imkânlarla öyküye dâhil edildiğini de görüyoruz Çığlık’taki öyküleri okurken.

Yirmi iki öykünün bulunduğu Çığlık, Ferit Edgü’nün önceki kitaplarında görülen yoğunluğun daha da belirgin bir şekilde öne çıktığı bir kitap. Yine yalın cümleler var bu kitapta. Kısacık, birkaç kelimeyi geçmeyen cümleler. Ama söz tasarrufunun hemen hemen her cümlede karşımıza çıktığını görüyoruz. Dahası, bu kısacık öyküler sürekli olarak felsefi bir bağlama yaslanıyor çoğu yerde. Her kitabında öykücülüğümüze yeni biçimsel imkânlar kazandıran ve bu yanıyla tıpkı onun “Aslan ve Ressam” öyküsündeki gibi yaşamı boyunca kırk bir kez adını değiştiren Japon ressam Hokusai’yi andıran Edgü, Çığlık’ta bu kez konuşan hayvanların, susan insanların, sesli ve sessiz çığlıkların öykülerini anlatıyor. Fazladan bir cümle kurmadan, yalın, ama buna mukabil kısacık öykülerinde bile yoğun bir atmosfer yaratarak o günden bugüne okurunu etkilemeyi sürdürüyor hâlâ.

Bu açıdan özellikle kitaba adını veren “Çığlık” öyküsünü anmak gerekiyor. Üç kişinin bir adamı sürüklemesinin anlatıldığı bu öyküde, olanları uzaktan izleyen bir adamın hikâyesini anlatıyor Edgü. Çevreden geçenler, bu olayı görür ama kimse kaçırılan adama müdahale etmez. Bazen, nereden geldiği belli olmayan bir çığlık duyulur sadece. Öykünün anlatıcısı da, bir adamı aralarına alıp kaçırmaya çalışanlar da arada bir durup bu çığlığın sahibini bulmak isterler. Görünürde kimseler yoktur ama karanlığa gizlenen o sesin sahibi bir şeyler yapmaktadır yine de. Belki bir aşırı yorum örneğidir ama kanımca bu öyküyü 12 Eylül’le ilgili okumak da mümkün. Doğrudan gündelik politikaya girmeden, onun tuzaklarına da düşmeden ama ondan çok daha etkili bir öykü çıkarma başarısını gösteriyor bu kitaptaki öyküler. Öte yandan, bu kitaptaki öykülerde konuşan hayvanlara rastlıyoruz sık sık. İnsanlarsa genellikle susmayı tercih ediyor. Bu seçimi bile yukarıda nedenle gerekçelendirmek mümkün aslında. Herkesin susup sindiği bir ortamda, sözü havyaların büyülü cümlelerine bırakıyor yazar. Kimi zaman bir papağan, kimi zaman bir kedi ile fare, kimi zaman bir kuş veya gözleriyle konuşan bir at, insanların söyleyemediklerini söylüyor bir bakıma. Hem de zor zamanda.

Ferit Edgü, bu kitaptaki kimi öykülerde aslında kendi yazarlık deneyiminin ipuçları olarak da okunabilecek kimi öykülere yer veriyor ayrıca. “Büyük Ustayı Ziyaret” ve Aslan ve Ressam” bunların en önemlileri. Resim sanatıyla ilgili olmalarına rağmen, bu iki öykü Egdü’nün sanata bakışını en iyi özetleyen öyküler aynı zamanda. Öte yandan, sadık Ferit Edgü okurlarının çok seveceği başka öyküler de bulunuyor Çığlık’ta. “Sahaf” onlardan biri. Yazarın Hakkâri’de Bir Mevsim/O adlı romanının hemen girişinde karşımıza çıkan sahafı Stockholm’de yazar arkadaşı Demir Özlü’nün karşısına çıkarıyor yazar. Okurunu gerçek ve düşün arasındaki o ince çizgiye çekerek, bir roman kahramanından unutulmaz bir öykü çıkarıyor yazar. Keza, Türk edebiyatının en etkili öykülerinden biri olarak gösterilebilecek “At” öyküsünde de bu gerçek ve düş arasındaki dengede durarak okurunu tılsımlı bir bölgeye çekiyor. Keza, kitabın ilk öyküsü olan “Üç Düş/Üş” de benzer bir bağlam yaratıyor Edgü. Av, avcı ve bir köpeğin gözünden anlatılan bu rüya öyküsü, bütün rüyalar gibi tamamlanmadan sona eriyor.


Yaşarken, her yeni deneyimiyle adını değiştiren ve önceki adını genç ressamlara bırakan, kırkı bir değişik ad kullanan Japon ressam Hokusai gibi, Edgü de kitabının sonunda yarım bırakılmış dokuz öykü bırakıyor geride. Yazar, kitabın sonunda isteyen okurların bu yarım öyküleri tamamlayabileceğini ve bu konuda hiçbir hak iddia etmeyeceğini belirtiyor. Yıllar içinde bu öyküleri tamamlayanlar oldu mu bilinmez, ama Ferit Edgü’nün Türk öykülüğünün hatırı sayılır bir kesimi için kırk cepli bir palto bıraktığı aşikâr. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder