9 Ağustos 2013 Cuma

EDEBİYAT NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Kendine özgü bir kuramcı olarak öne çıkan, gerek Marksist edebiyat kuramı, gerekse de modernizm, postmodernizm ve ideoloji üzerine incelemeleriyle tanınan Terry Eagleton, yeni kitabı Edebiyat Olayı’nın hemen girişinde, son birkaç on yıl içinde edebiyat kuramına ilginin giderek azaldığını belirtikten sonra, 1970’lerde ya da 80’lerde revaçta olan (anlambilim, post-yapısalcılık, Marksizm ve psikanaliz) gibi pek çok kuramın günümüz öğrencileri için adeta birer yabancı dile dönüştüğünü vurguluyor. Kaçınılmaz bir biçimde, her kuramın zamanın karşısında dayanıksızlığı bir kenara, bu ilginin azalmasında solun tüm dünyada gerileyişinin payının olduğu da aşikâr yazara göre ve buna hak vermemek mümkün değil. Ama bu kuramlara asıl darbeyi, Eagleton’ın da belirttiği gibi başka yeni kuramlar vurdu esasında. Post-sömürgecilik, etnisite, cinsiyet ve kültürel çalışmalar, kuramdan uzak olmamakla birlikte, “saf” ve “yüksek” teoriyi arkalarında bırakarak, bu kuramların yerini aldı Eagleton’a göre. Günümüzde, üniversitelerde edebiyat bölümlerinden ziyade özellikle kültürel çalışmalara duyulan ilginin artışına baktığımızda bu sözlerdeki haklılık payı daha da artıyor. Eagleton’a göre, genel çerçevede olan şu: “1970’ler ve 80’lerde söylemden kültüre, bir ölçüde soyut ya da bakir haldeki düşüncelerden insanların gerçek dünya diye adlandırmaya can attıkları şeyin incelemesine geçildi.”

Terry Eagleton, yeni kitabı Edebiyat Olayı’nda, edebiyat kuramının günümüzdeki yapısına yukarıda sözü edilen dikkati çektikten sonra, neden çoğu edebiyat kuramının yerini post-sömürgecilik, etnisite, cinsiyet ve kültürel çalışmalar gibi yeni inceleme alanlarına terk ettiğini göstermek için, edebiyat kuramların çoğuyla, hatta zaman zaman kendisiyle, edebiyat felsefesi gölgesinde bir tartışmaya soyunuyor. Edebiyat felsefesinin, öteki kuramların dokunmadığı pek çok soruyu ele aldığını belirten Eagleton, bütün kuramların yanıt aradığı en temel sorudan başlayarak, edebiyatın mahiyetine ilişkin bir tartışmayı açıyor. Eagleton’ın cevap aradığı ilk soru şu: Edebiyat diye bir kategoriden söz edilebilir mi? İkinci soru daha da kışkırtıcı: Gerçeklik ve kurmaca birbirinden nerde ayrılır? Bu sorulara cevap aramak için çeşitli kuramları genel hatlarıyla incelemeye tabi tutuyor. Terry Eagleton, “Edebiyat Nedir?” adlı yazısında, edebi olarak adlandırılan yazı örneklerinin ortak tek bir özelliği ya da özellikleri olmadığını belirtikten sonra, kuramların bu soruya verdiği cevaplar ışığında hem bu kuramların aksayan yanlarını göstermeye çalışıyor, hem de edebiyatın içeriğine dair kullanışlı sorular soruyor. Edebiyatın ne olup ne olmadığı sorusunu çeşitli kuramların ışığında deneyimledikten sonra, asıl olarak Wittgenstein’ın “aile benzerliği kuramı”nı öne çıkarıyor eleştirmen. Kuramlar eliyle belirli kalıplar içine hapsedilmeye çalışan edebi eserleri incelemek veya anlamlandırmak için çok daha kullanışlı bir metod üzerinde duruyor: “Wittgenstein bizi bütün oyunların ne tür bir ortak noktası olduğunu düşünmeye çağırır ve paylaştıkları tek bir unsur olmadığı sonucuna varır. Onun yerine, “karmaşık, örtüşen, çakışan bir benzerlikler ağı” vardır elimizde. Neden sonra müthiş benzetmesiyle bu karmaşık benzerlikler ağını bir ailenin üyeleri arasındaki benzerliklerle karşılaştırır [Wittgenstein].” Bu görüşler ışığında, tam da edebiyat kuramcılarının yaşadıkları gerileme veya tıkanmaya karşı yeni bir imkân sunan Terry Eagleton, yeniden ele aldığı ve ele alırken kimi eleştirilerde de bulunduğu Wittgenstein’ın kuramı ışığında edebiyatın niteliğine ilişkin önemli sorular soruyor.

Neyin değerli neyin değersiz olduğuna karar veren edebiyat kanonunun görüşlerinden önce edebiyatın ne’liği soruna cevap arıyor eleştirmen. Edebiyatın doğasına, yapısına, dünya ile ilişkisine dair temel soruları ve çeşitli edebiyat teorilerinin bu konulara verdiği yanıtları incelerken (ki bunu çoğu zaman kendisine has bir ironiyle yapıyor Eagleton), dil, kavramlar, gerçeklik, kültür ve ideoloji gibi konulardaki temel yaklaşımları da sorguluyor. Bu açıdan zaman zaman edebiyat kanonuyla da yüzleşen Terry Eagleton, edebiyata atfedilen kimi özelliklerle değerlerin gerçekte hangi dinamiklerle sarmalandığını, edebiyatın doğasının nasıl işlediğine dair yeni sorularla ilerliyor Edebiyat Olayı’nda. Eagleton’ının bu çabasında, edebiyat kuramı kadar, eleştirel teori ve analitik felsefe de önemli bir dayanak olarak öne çıkıyor şüphesiz. Bu açıdan, eleştirisinin odağına kimi kuramların incelediği yapıtlar kadar, dışarıda bıraktığı, tartışmadığı kimi metinleri de dâhil ediyor. “Çünkü,” diyor Eagleton, “bir sınıf ya da kavram hakkındaki düşüncenizi, üzerinde çalışılamayacak kadar idealize edilmiş bir konuma çekerseniz, buna uymayan her şeyi gereksiz diye değerlendirirsiniz.” Bu açıdan, güzel ve gerekli kadar, gereksiz olarak addedilip dışarıda bırakılan kimi eserler de Eagleton’ın inceleme sahasına dâhil oluyor.

Edebiyat Olayı’nın en önemli taraflarından biri de, şüphesiz kimi yeni görüşler öne sürmesinin ve edebiyat kuramındaki tıkanıklığa çareler sunmasının yanı sıra, günümüze varana değin çok çeşitli görüşlerle ortaya çıkan kuramların toplu sunumunu yapması kanımca. Okur, bir yandan Eagleton’ın pek çoğu ince bir ironiyle sarmalanmış eleştirilerini okurken, diğer yandan da anlambilim, post-yapısalcılık, Marksizm ve psikanaliz gibi kimi kuramların edebiyatın doğasına dair görüşlerini okuma imkânına da sahip oluyor. Kitabın ilk iki bölümünde, çeşitli kuramların ışığında edebiyatın doğasına dair önemli tespitlerde bulunduktan sonra, çalışmasının belki de en önemli olan bölümü olan “Kurmacanın Yapısı”nda, edebiyat felsefesinin en zor, ama aynı zamanda akademik açıdan en çok ilgi uyandıran boyutunu inceliyor. Kurmacanın nasıl işlediği, hangi dinamiklerle sarmalandığı, gerçeklik ve kurmacının nerede birbirinden ayrıldığı sorusunun izini sürüyor Eagleton. Bunu yaparken de, kimi kuramların kurmacayla ilgili ileri sürdüğü görüşler kadar, kimi edebi metinlerdeki kurmaca ve gerçeklik ilişkisini de tartışmaya açarak Edebiyat Olayı’nın daha da etkili olmasını sağlıyor. Kitabın son bölümünde ise, edebiyatın bir strateji olup olmadığı sorusuna cevap arıyor Eagleton. Okumanın da en az eserin kendisi kadar bir strateji olduğunu vurgulayan eleştirmen, okumayı, bir metne yaklaşmayı, başka bir dizi stratejiyi çözmek için bir dizi yeni strateji geliştirmek olarak tanımlıyor ve bu bölümde ister istemez daha çok alımlama kuramıyla ilgili bir tartışmanın içine çekiyor okurunu. Bunu yaparken de, inceleme nesnesine bütünlüklü bir çabayla olduğu kadar zaman zaman kendisine karşı da işlettiği bir ironi duygusuyla yaklaşmayı ihmal etmiyor yazar.  


Terry Eagleton, Edebiyat Olayı’nda, tam da son yıllarda iyiden iyiye ivme kaybettiği herkesin malumu olan edebiyat kuramına yeniden itibar kazandırmaya niyetlenirken, kuramların mahiyeti üzerine de düşünmeye davet ediyor okurunu. Düşüncenin tıkandığı yerde yeni bir düşünme yöntemi öneren kitabın, gerek özenli çevirisi, gerek kaynakçası, gerekse de diziniyle övgüyü hak eden bir kitap olduğunu belirtmek gerek. Edebiyat Olayı’nda sıkça adı geçen ve Türkçeye çevrilen kitapların kaynakça bilgileriyle birlikte dipnotlarda gösterilmesi ise okur için ayrı bir kolaylık. 

1 yorum:

  1. Üslubu beni biraz yorsa da Terry Eagleton'ın Edebiyat Kuramı kitabını okumuştum. Güzel bir yazı zevkle okudum.

    YanıtlaSil