9 Ağustos 2013 Cuma

YER DEĞİŞTİREN BÜYÜ

Faruk Duman, gerek peş peşe yayımlanan romanları, gerekse de yakınlarda yayımlanan deneme kitabıyla adından söz ettirse de hiç şüphesiz asıl öykücü kimliğiyle öne çıktı çoğunlukla. Öykücülüğümüzün yeni kuşağı içinde sayılmasına rağmen yazarı usta mertebesine taşıyan öykülerinin kendine has atmosferi kadar bu atmosfere eşlik eden biçimsel kaygılar da belirleyici oldu onun yapıtlarında. Çoğu öykücünün kapıldığı “anlatma” kaygısı ilk yapıtlarında dahi görünmedi yazarın. Semih Gümüş’ün de dediği gibi, “neyi anlatacağından çok nasıl anlatacağına” odaklanmış, öykücülüğün temel başarısını buna borçlu bir yazar olarak öne çıktı Duman. İlk yapıtlarında bile hemen fark edilen biçimsel özelliklere, zaman içinde içerik düzeyinde yeni bir takım denemeler de ekledi yazar.
Faruk Duman’ın dört yıl önce yayımladığı Sencer ile Yusufçuk adlı öykü kitabı yazarın öykücülüğünde, özellikle içerik düzeyinde yeni bir bağlamı işaret ediyordu. Masal ve rüya formlarından fazlasıyla yararlanan Sencer ve Yusufçuk, geleneğin dönüştürülme biçimine iyi bir örnek teşkil eden, öte yandan yazar için yepyeni imkânlar sunan bir kitap olarak tanımlanabilir kanımca. Fakat, Faruk Duman’ın yeni öykü kitabı Baykuş Virane Sever’i okur okumaz, Sencer ile Yusufçuk’un aslında bu yeni bağlam için bir hazırlık olduğunu anlıyoruz. Yazar, bu kitapta öne çıkardığı kimi hususları gayet etkileyici bir noktaya taşıyor yeni kitabıyla.
Baykuş Virane Sever, Yunus Emre’nin bir dizesiyle açılıyor: “El kuşu elden ele, gül kuşu gülden güle /Baykuş virane sever, şahinler pervaz ile.” Adını Yunus Emre’nin bu dizesinden alan kitap, birbirine doğrudan veya dolaylı şekilde bağlanmış sekiz öyküden oluşuyor. Uğursuzluğun, talihsizliğin, daha çocuk yaşta yara almışlığın, rüyalara yapışmış özlemlerin, ukdelerin öyküleri bunlar. Nasıl ki Sencer ile Yusufçuk’ta döne döne okunacak “Bağçe” öyküsü vardıysa bu kitapta da adından sıkça söz ettirecek başka bir öyküsü var Faruk Duman’ın. “Kayıp İnci” gerek dili, gerek atmosferi, gerek atıfta bulunduğu metinle kurduğu bağ, gerekse de çocukluğun o ağır yüküne dair betimlemeleriyle dikkat çekiyor. John Steinbeck’in İnci adlı romanının kahramanları çocuklukta kalmış bir karabasanın içine dahil oluyorlar. Keza aynı şey “Eriyen Gelin” öyküsü için de geçerli. Bu öyküdeki masal formu ile modern öykü formu öylesine ustaca iç içe geçiyor ki, masal ile öykünün sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini kestirebilmek güç. Dahası, yazarın önceki kitaplarından farklı olarak başka kitaplar giriyor öykülere. Ama bu kitaplar, İnci, Vahşetin Çağrısı gibi çoğunlukla çocukluğun başucu kitapları. Böyle olunca, yazarın istikametinin neresi olduğunu bulmak güç değil. Bu kitapla çocukluğa geri dönüyor Faruk Duman. Gar binalarına, ıssız dağ başlarına, karlı gecelere, çocuk korkularına; hayırsız dayılara, kadersiz teyzelere, çok hayranı ve düşmanı olan amcaların hikâyelerine dönüyor. Zaman zaman gerçek ile büyü yer değiştiriyor Faruk Duman’ın öykülerinde. Sadece kendi kahramanları değil, başka kitapların kahramanları da söz alıyor. Sınırın neresi olduğu henüz kestirmeden yeniden gerçeğin içine çekiyor okurunu. Fakat, gerçek hiçbir zaman sabit kalmıyor bu öykülerde. Her an yer değiştirmeye hazır bir halde öykülerin içinde yer buluyor.
Öte yandan, eğer bir Faruk Duman kitabından söz edilecekse dilden de söz edilmelidir muhakkak. Baykuş Virane Sever’deki öykülerde çoğunlukla yalın bir dil tercih ediyor yazar. Kısa, etkileyici cümlelerle örülü bu dil. Ancak yazarın önceki kitaplarında görülen kesik cümleler bu kitapta da göze çarpıyor. Bir cümleyi çeşitli yerlerinden bölerek özgün bir dil tercihine ulaşıyor yazar. Yazarın önceki öykülerinde görülen (“oldukta” gibi) kimi kullanımlar azalmakla birlikte, bu kez, biçimsel bir yenilik olarak paragraf içine ustaca çekilmiş diyaloglar dikkat çekiyor. Ama en nihayetinde, bu kimi biçimsel denemelerin eşlik ettiği dil, kimi yerlerde unutulmaz cümleler bırakıyor geride.“Eriyen Gelin” öyküsündeki hasta annenin anlatıldığı bölüm bunun en güzel örneği kanımca: “[Hasta yatan anne] erik ağaçları hakkında bir şey sordu. Sorunca yaşlar boşandı abimin gözünden. Neden bilmem; insan erik ağaçlarının nasıl olduğunu sorduğu zaman artık ölüme mi yaklaşmıştır?”

Baykuş Virane Sever, yalnızca Faruk Duman öykücülüğünde yepyeni bir dönemecin yetkin bir örneği değil, daha şimdiden yılın belki de en önemli öykü kitaplarının başında sayılması gereken bir kitap. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder