9 Ağustos 2013 Cuma

TARİH VE SAVAŞ

Geçtiğimiz yıl Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Çinli yazar Mo Yan, bir yandan Komünist Parti’nin yaptığı pek çok uygulamayı desteklerken, diğer yandan da ülkesindeki muhalif seslere karşı takındığı tavır nedeniyle kendisini bir tartışmanın içinde buldu. Aynı zamanda Çin Komünist Partisi üyesi olan ve rejimin şiddetli bir destekçisi olarak öne çıkan Mo Yan, Nobel ödül töreni öncesinde yaptığı “sansürün gerekli olduğu” şeklindeki açıklamasıyla bir kez daha büyük tartışmaların odağına oturdu. Yaşamı boyunca, konuşmaktan yana ketum davranan (hatta yazarlık adı bile Çincede “sakın konuşma” anlamına gelen bir gönderme içeren) yazarın, öte yandan her konuştuğunda safını açık bir şekilde belli ettiğini belirtmekte de fayda var.

Erdem Kurtuldu’nun Çinceden Türkçeye çevirdiği ve yazarın ilk romanı olma özelliği taşıyan Kızıl Darı Tarlaları, Mo Yan’a haklı bir ün getirirken, bu romanı aynı adla sinemaya uyarlayan Yimou Zhang’a, 1988 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazandırır. Öte yandan, romanın önce parça parça yayımlandığı Çin’de, sonra biraz da filmin yardımıyla Batı’da hayli ilgi gördüğünü söylemek gerek. Bu romanın bu denli ilgi görmesinde Çin hükümetinin lobi faaliyetlerinin etkisi olduğu aşikâr, ancak romanın başarısını sadece bu unsurlara bağlamak haksızlık olacaktır. Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları’nda, bir ailenin üç kuşak öyküsünü etkileyici bir dil ve kronolojik bir sırayı takip etmemesine rağmen dağılıp parçalanmayan, bütünlüklü bir şekilde anlatma başarısını gösteriyor. Çin tarihinin en önemli dönemlerini (1923-1976) Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı adlı küçük bir yerleşim biriminde yaşayan Shandong ailesinin hikâyesi üzerinden anlatan Mo Yan, böylece bir aile hikâyesinden rahatlıkla bir ulusun hikâyesine ulaşıyor: Japon istilasına karşı verilen direniş savaşı, Çinlilerin birbirleriyle çatışmaları, Komünist devrim ve Kültür devriminin dolaylı ya da doğrudan etkilerini Shandongların hikâyesine paralel olarak sunuyor bize. Ancak sadece bir ulusun değil, bu ulusu oluşturan tek tek bireylerin dünyasına da ışık tutmayı amaçlıyor yazar.

Kızıl Darı Tarlaları, küçük torunun ağzından yazılmasına rağmen, daha çok baba Shandong ve dede Komutan Yu ile babaannenin hikâyesi üzerine kurulu. Romanın hemen başında Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı’nda örgütlenen küçük bir grubun Japon askerlerine pusu kurma girişimlerine tanık oluruz. Bütün iyi yazarlar gibi, anlatma stratejisini iyi ayarlayan Mo Yan, kimi “oyalama teknikleriyle” bu baskını olabildiğince geciktirip roman kahramanlarının hikâyelerine çekiyor dikkatleri. Babaanne, dede ve babanın hikâyesi arada kimi boşluklar bırakılarak anlatılıyor. Çok sonra, gerip dönüp bu boşlukları tamamlarken, yeni boşluklar bırakarak romanın genel yapısına uyan bir strateji izliyor yazar. Kronolojik bir sıra takip etmeyen roman, zaman zaman babanın zaman zaman da bir gerilla birliğinin komutanı olan dede ile onun etkileyici eşi babaannenin hikâyesini sarmal bir şekilde anlatmayı tercih ediyor. İlk başlarda bu sarmal hikâyeyi takip etmekte zorlansak da, Mo Yan zaman içinde sıkça tekrarlara başvurarak, kendisini sonuna kadar ilgiyle okutan bir roman çıkarıyor ortaya.

Kızıl Darı Tarlaları’nı sadece bu üç ana kahraman üzerine kurmuyor Mo Yan. Roman boyunca sıkça karşımıza çıkan ve bir örneğine Rus romanlarında rastladığımız karakter çeşitliliğine başvurarak sayısız kahraman seriyor önümüze yazar. Hepsinin birbirinden ilginç ve trajik biten hikâyesini anlatarak sahneyi kusursuz bir şekilde terk etmemizi sağlıyor. Hatta zaman zaman kimi yan kahramanları (örneğin Luohan Amca) neredeyse romanın merkezine yaklaştıracak kadar özenli bir anlatımı tercih ediyor yazar. Öyle ki, zamanla romana sadece insanlar değil, doğa da dâhil oluyor. Uçsuz bucaksız darı tarlaları sahnenin içeriğine göre renk değiştiriyor. Adeta roman kahramanıyla bütünleşip hepimize daha büyük bir hikâye anlatıyor. Ya da örneğin, romanın sonlarına doğru ortaya çıkan köpekler, her ne kadar bir dehşet öyküsünün içerisinde yer alsalar da, yazarın dili sayesinde onlar da etkileyici bir figüre dönüşüyor. Öte yandan, bir yanıyla bize benzemesine rağmen, çok da vakıf olmadığımız bir dünyadan kültürel öğelere başvuruyor romanında Mo Yan. Yer yer otantik bir hal alsa da uzak olmadığımız bir bağlamın içinde olduğumuzu anlıyoruz giderek.

Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı’nı adeta Çin’in bir küçük bir sahnesi olarak kurgulayan yazar bir yandan kimi tarihsel meseleleri bu vesileyle romanına taşıma imkânı bulurken, diğer yandan da insan doğasının karanlık dehlizlerini aydınlatmaya soyunuyor. Bütün bunları yaparken de, doğayı adeta romanın merkezine oturtarak büyülü bir sese ulaşıyor yazar. Darı tarlaları bir metafor olmasının ötesinde, neredeyse romanın ana kahramanlarından biri haline geliyor kitapta. Öyle ki, Kızıl Darı Tarlaları’nın kimi yerlerinde Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanında olduğunuzu düşünüyorsunuz ister istemez. (Ancak,  Mo Yan, kitabın hemen başında yer alan yazısında, romanını yazarken Marquez’i okumadığını, okumuş olsaydı bu romanı daha farklı yazacağını belirtir. Yine de, bilerek ya da bilmeyerek Marquez ve büyülü gerçekçilikten izler taşıyan bir roman denilebilir Kızıl Darı Tarlaları için.) Bunda hiç şüphesiz, romanın hem tarihsel gerçekliklere dayanıp hem de masalsı bir dili tercih etmesinin payı var. Bu dilin bütün doğu anlatılarında baskın olduğu hatırlanırsa Mo Yan’a yapılan bu eleştirinin bir parça hafifleyeceği aşikâr. Öte yandan, yazarın roman boyunca çizdiği bütün kanlı sahnelere karşılık elinden bırakmadığı kara mizahın romana yöneltilen şiddet güzellemesi eleştirisini karşılıksız bıraktığı kanısındayım. Bir yandan kanla anılmış bir zaman dilimini anlatıp, diğer yandan bu kanlı tarihten yer yer kara mizah ürünü bir roman çıkarmak, dahası bu romanı etkileyici doğa tasvirleriyle destelemek gibi önemli bir başarıya imza atıyor Mo Yan.

Her ne kadar yazarın dünya görüşü ve ülkesindeki muhaliflere karşı takındığı olumsuz tavır adını gölgelese de, Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları’nda okura fark ettirmeden yaptığı zaman geçişleri, en dehşetli sahnelerde bile ortaya çıkan kara mizah, etkileyici doğa tasvirleri ve masalsı diliyle neden Nobel aldığını kanıtlıyor bir bakıma. Tarih ve savaş üzerine, ama en çok da insan ve doğa üzerine yazılmış etkileyici bir roman Kızıl Darı Tarlaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder