Kardeşlik kadar eski
onun sesi.
Çokça kederli.
Onca hareketli şarkıyı okurken bile kederli.
Kapanmamış, kabuk bağlasa da her an kanamaya hazır bir yara kadar kederli.
On yıldır aynı yarayı söylüyor gibi kederli.
Savruk, dışa dönük, her an çığırından çıkmaya hazır bir keder değil bu.
Kendi içine damlıyor.
İki kirpiğin birbirine sessizce değmesi kadar kederle yapıyor bunu.
Bir adam, tam on beş yıldır bir köşede kendi şarkılarını söylüyor.
O her şarkıda bir mektup yazıyor, bizse şarkı diye dinliyoruz onun mektuplarını.
Mektup yazılıyor da zarfa sığmıyor gibi onun sesi:
“Zu Were” diyor, “Denge Dile Min” diyor, “Dile Xemgin” diyor, “No Çi Halo?” diyor.
Sokaklardan bahsediyor.
Kendi gidip yarası kalan aşklardan söz ediyor.
“Bir babanın karıncalaşmış sesini” söylüyor.
Bir annenin akşamlarını anlatıyor.
Aynı yatakta birbirine sokulmuş kardeşlerin neşesini hatırlatıyor.
Sahih sözler ediyor bu adam.
Büyük sözler etmiyor hiç.
Söz onun için dilde değil, kalpte yankılanan bir kımıltı.
Bir klarnete benziyor bu adamın sesi.
Kederle ve neşe aynı solukta hayat buluyor.
Gencecik yaşına rağmen başka sanatçılar da onun şarkılarını okuyor.
Bir adam, tam on beş yıldır Kürt müziğinin yüz akı seslerden biri niteliğinde.
Kürt müziğini belirli kalıplardan kurtarıp şehre çekmeye çalışıyor.
Şehirdeki dağı göstermeye çalışıyor bize.
Şehirdeki yalnızlığı.
Eşyanın gamını.
Mektubun ağırlığını.
Adresin yanlışlığını.
Onun sesi, doğduğu kasaba Ergani kadar çok çeşitli.
Kürtçenin gamı, Zazacanın şiirselliği, Ermenilerin hatırası, Türklerin mahur akşamları var sesinde.
Kalbini her sese açık tutuyor.
Ergani kadar yol kenarında, her kederi ağırlamaya hazır bu ses.
Tanışmış olanlar bilir, arkadaşlığı da şarkıları kadar iyidir Mehmet Atlı’nın.
Herkes Mehmet Atlı’nın en iyi arkadaşı kendisinin olduğunu düşünür nedense.
Yeryüzüne yeniden düşmüş bir Yusuf güzelliği var onda.
Onu dinlerken hissettiğiniz iyilik de ondan, kalbinize yayılan ferahlık da.
Bu yüzden, istasyon çeşmelerinin suyu kadar serin bir sesi var Mehmet Atlı’nın.
Kendisine ait bir tek klibi yok.
Doğru dürüst bir müzik firması olmadı hiç.
Herhangi bir siyasal grupla ilişkisi olmadı.
Bir menajeri yok.
Bir yılda verdiği konser sayısı üçü beşi geçmiyor.
Ama binlerce kişi konser alanlarında ezbere söylüyor şarkılarını.
Binlerce kişi, “Mehmet Atlı eliyle” bize ulaştırılmış
aynı mektubu okuyor.
Her sanatçıya nasip olmaz:
Bütün dinleyicileri kendini o mektupla sırdaş sanıyor!.
Onca hareketli şarkıyı okurken bile kederli.
Kapanmamış, kabuk bağlasa da her an kanamaya hazır bir yara kadar kederli.
On yıldır aynı yarayı söylüyor gibi kederli.
Savruk, dışa dönük, her an çığırından çıkmaya hazır bir keder değil bu.
Kendi içine damlıyor.
İki kirpiğin birbirine sessizce değmesi kadar kederle yapıyor bunu.
Bir adam, tam on beş yıldır bir köşede kendi şarkılarını söylüyor.
O her şarkıda bir mektup yazıyor, bizse şarkı diye dinliyoruz onun mektuplarını.
Mektup yazılıyor da zarfa sığmıyor gibi onun sesi:
“Zu Were” diyor, “Denge Dile Min” diyor, “Dile Xemgin” diyor, “No Çi Halo?” diyor.
Sokaklardan bahsediyor.
Kendi gidip yarası kalan aşklardan söz ediyor.
“Bir babanın karıncalaşmış sesini” söylüyor.
Bir annenin akşamlarını anlatıyor.
Aynı yatakta birbirine sokulmuş kardeşlerin neşesini hatırlatıyor.
Sahih sözler ediyor bu adam.
Büyük sözler etmiyor hiç.
Söz onun için dilde değil, kalpte yankılanan bir kımıltı.
Bir klarnete benziyor bu adamın sesi.
Kederle ve neşe aynı solukta hayat buluyor.
Gencecik yaşına rağmen başka sanatçılar da onun şarkılarını okuyor.
Bir adam, tam on beş yıldır Kürt müziğinin yüz akı seslerden biri niteliğinde.
Kürt müziğini belirli kalıplardan kurtarıp şehre çekmeye çalışıyor.
Şehirdeki dağı göstermeye çalışıyor bize.
Şehirdeki yalnızlığı.
Eşyanın gamını.
Mektubun ağırlığını.
Adresin yanlışlığını.
Onun sesi, doğduğu kasaba Ergani kadar çok çeşitli.
Kürtçenin gamı, Zazacanın şiirselliği, Ermenilerin hatırası, Türklerin mahur akşamları var sesinde.
Kalbini her sese açık tutuyor.
Ergani kadar yol kenarında, her kederi ağırlamaya hazır bu ses.
Tanışmış olanlar bilir, arkadaşlığı da şarkıları kadar iyidir Mehmet Atlı’nın.
Herkes Mehmet Atlı’nın en iyi arkadaşı kendisinin olduğunu düşünür nedense.
Yeryüzüne yeniden düşmüş bir Yusuf güzelliği var onda.
Onu dinlerken hissettiğiniz iyilik de ondan, kalbinize yayılan ferahlık da.
Bu yüzden, istasyon çeşmelerinin suyu kadar serin bir sesi var Mehmet Atlı’nın.
Kendisine ait bir tek klibi yok.
Doğru dürüst bir müzik firması olmadı hiç.
Herhangi bir siyasal grupla ilişkisi olmadı.
Bir menajeri yok.
Bir yılda verdiği konser sayısı üçü beşi geçmiyor.
Ama binlerce kişi konser alanlarında ezbere söylüyor şarkılarını.
Binlerce kişi, “Mehmet Atlı eliyle” bize ulaştırılmış
aynı mektubu okuyor.
Her sanatçıya nasip olmaz:
Bütün dinleyicileri kendini o mektupla sırdaş sanıyor!.