26 Ağustos 2013 Pazartesi

EDEBİYATIN DÜĞÜNÜ

Türk şiirinin adı pek öne çıkmamış şairlerinden Celal Sılay, “Mavi Randevu” adlı şiirinde zarif ve bir o kadar da çekingen bir evlenme teklifinden söz eder: “Sıcak nefesin yüzüme değiyordu / “Evlenebilir miyiz” diye sormuştum, / Yürüyüşün değişmiş, yüzün pembeleşmişti; / Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi”. 1942 baharında yapıldığı anlaşılan bu evlenme teklifine kadının verdiği muammalı cevaba yine şiirin içinde yer verilir: “Elini elime verdin, ayrılıyorduk, / Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak / “Sık sık konuşalım” demiştin; gittin”.

“Mavi Randevu” şiirindeki kadının düpedüz geri çevirdiği bu evlenme teklifi eğer amacına ulaşmış olsaydı, şiirin mekânı pekala bir düğüne evrilecek ve mevsim de yaz olacaktı şüphesiz. Hazırlıklarına kıştan başlanılan, kimse için bir mazerete yer bırakmasın diye mümkünse yaz mevsiminin tam ortasına denk getirilen düğünler yazın asıl habercisidir çünkü. Ama bu habercinin nasıl bir hengâme ile sarmalandığını, koca yazın nasıl da uzadıkça uzadığını bir zamanlar düğün hazırlığı yapmış herkesin iyi bileceği bir duygudur. Bütün o bitmez tükenmez hazırlıkların nihai hedefi daha sorunsuz bir düğün günü yaşamaktır elbette. Ama asıl sorun ve hengâmenin düğün gününün kendisi olduğu vakti gelince anlaşılır genellikle.

Birkaç saatlik gelin başı için sizden maaşınızın yarısını talep eden kuaförler, kuaför çıkışı uğranılan ve garip garip pozlar verilen fotoğrafçılar, basık tavanlı ve havasız düğün salonları, bu salonların tam ortasında parıldayan yanardönerler, birörnek ve habire daha fazla alkış isteyen müzik grupları, sık sık yapılan canhıraş çağrılar, salonun ortasında yanardönerlerle birlikte dönenlere saçılan paraları toplamakla mükellef gençler, iki rakip gibi salonun farklı yerlerine mevzilenmiş akrabalar, ortalıkta dolanan ve habire kola içen çocuklar; bir saatten sonra gevşetilen kravatlar, yedi katlı pasta, çay bardaklarıyla masa altından gizlice içilen rakılar, gökyüzüne salınan havai fişekler; bütün bu curcunanın ortasında kurbanlık koyun gibi etrafa donmuş gözlerle bakan gelin ile damat, takı merasimi, klakson sesleriyle bütün şehri ayağa kaldıran düğün konvoyu, sevinç nidaları, ıslık ve alkışlar.. Bu sahneler hepimize şöyle ya da böyle mutlaka tanıdık gelir: Ya bütün bu olanlar kendi başımıza gelmiştir ya da günün birinde elimize tutuşturulan bir davetiye ile yol aldığımız düğün salonlarının birinde bizi de sarmalamıştır sözü edilen bu anlar.

Tek gecelik bir etkinlik olmasına rağmen hazırlığı ayları bulan bu törenin bireylerin ortak hafızasında nasıl yer kapladığını ve sadece bireysel değil, düğünlerin aynı zamanda toplumsal hayatın daraltılmış bir örneği olduğunu iyi bilen edebiyat bu sahneden fazlasıyla yararlanmıştır.  Düğün temalı sayısız roman ve öykü tam da bu mekâna odaklanır. John Berger’ın AIDS hastası bir kadınla onu seven bir adamın evlenme çabalarını ve düğünün giderek ölüme doğru yol almasını anlattığı romanı “Düğüne”, Ian McEwan’ın 1960’lı yılların İngiltere’sinde yasakların tabuların gölgesinde evlenen iki gencin trajik gerdek gecesinden söz eden romanı “Sahilde”, Erich Hackl’ın yazdığı ve Alman toplama kampı Auschwitz'de yaşayan iki kişinin evlenme hikâyelerine değindiği kitabı “Auschwitz'de Düğün”, Bukowski’nin ayrıksı bir düğünün huysuz sağdıcını anlattığı “Büyük Zen Düğünü”, Kafka’nın “Taşrada Düğün Hazırlıkları”, Dorit Rabinyan’nın “Bizim Düğünler”, Stefan Zweig’ın “Lyon'da Düğün” gibi yapıtları yukarıda sözü edilen düğün temalı kitapların başında geliyor. Sadece iki kişi ve onların yakınları arasında olup biten bir eylem olarak değil, toplumsal yaşamın sahnesini de içeren, bireysel bir sıkıntıdan ziyade ondan da büyük bir bağlama işaret etmek için edebiyatın sıklıkla düğünleri önemli bir mekân olarak seçtiği görülür.

Türk edebiyatında da konusunu bir düğünden alan, mekân olarak bir düğün sahnesinin seçildiği, düğün öncesi veya sonrasındaki gelişmelerin yapıtın odağına oturtulduğu sayısız metin çıkar karşımıza. Bu metinlerin başında da, Şinasi’nin yazdığı ve Türkiye’de batılı anlamda ilk tiyatro eseri olarak kabul edilen “Şair Evlenmesi” gelir hiç şüphesiz. Batılı tutum ve davranışları ve eğitimli biri olmasına rağmen safdil bir karakter olarak öne çıkarılan şair Müştak Bey’in görücü usulü evlenmesini ve bu evliliğin ardından yaşanan bir dizi karışıklığı konu alır “Şair Evlenmesi”. Oyun teknik olarak batı tiyatrosunun etkisinde olmasına rağmen, görücü usulü evliliği halk diliyle ve toplumdan seçilmiş kahramanlar yardımıyla eleştiriye tabi tutar. Kemal Bilbaşar’ın bir dönem dizi film olarak da ekranlarda gösterilen “Başka Olur Ağaların Düğünü” adlı kitabı ise, inançlar, gelenek, töreler, hayat görüşleri, çatışan çıkarlar, nedenler/sonuçlar arasında gelişen olayları, gelenekçi bir yönsemeyle, daha çok folklorik öğelerden yararlanarak anlatır. Aynı şekilde, Şükran Kozalı’nın yazdığı ve sinemaya da uyarlanan “Eğreti Gelinler”, Anadolu’nun kimi yerlerinde daha çok düğünden önce yapılan bir etkinlikten yola çıkarak, evlilik çağındaki zengin genç erkekleri evliliğe hazırlama amacı taşıyan “eğreti gelin” geleneğine odaklanır.

Buraya kadar alıntılanan üç eserde de daha çok geleneksel unsurların dikkate alındığı, bireysel çatışmalardan ziyade, dinamiğini geleneksel unsurların yarattığı çatışmalardan alan metinlerle karşılaşırız. Düğün ve evlilik kurumu, bu metinlerde, törelerin baskısı arasında sıkışıp kalmış kadın veya erkeğin yaşadığı çıkmazın ana mesele olarak öne çıktığı önemli bir mekân olarak belirir. Bağlamı belirleyen daha çok gelenektir söz edilen kitaplarda.

Düğün temalı metinlerin yukarıdakine benzer geleneksel öğelerden sıyrılıp daha bireysel, daha çatışmalı bir hal alması için biraz daha beklemek gerekmiştir. Adalet Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar” üçlemesinin ikinci kitabı olan “Bir Düğün Gecesi”, mekân olarak bir düğünü seçen, düğünlerin çeşitli çevrelerden önemli kesitler sunmadaki imkânını iyi kullanan kitapların başında gelir hiç şüphesiz. “Kalkınan memleketimizin milli temeline yeni bir harç olmak üzere” Anadolu Kulübü’nde gerçekleştirilen ve benzer konumdaki pek çok roman gibi tek bir gecede geçen roman, çok çeşitli toplumsal sınıflara ve politik görüşlere sahip bireyleri bir düğün sahnesinde bir araya getirir. Zengin bir işadamının kızı ile bir generalin oğlu arasında yapılan düğün, 12 Mart sonrasının bir hesaplaşma alanı gibidir adeta. Yukarıda adı anılan romanlar daha çok iki kişi arasında yaşanan ve çoğunlukla törelerle sekteye uğrayan bir etkinliğe vurgu yaparken, Ağaoğlu’nun romanı, düğünü bir memleket temsili olarak görür.

Dışarıda bırakmış olabileceğimiz pek çok eserin dışında, düğünleri bireysel ve toplumsal yaşamın önemli bir merkezi olarak gören bir diğer önemli tür de öykü olmuştur kuşkusuz. Düğün teması ve öykü dediğimizde ise, mutlak suretle Cemil Kavukçu’nun “Uzak Noktalara Doğru” adlı kitabında yer alan “Dört Örümcek” öyküsünü anımsatmak gerekiyor kanımca. “Dört Örümcek” öyküsünde o güne kadar el attıkları hiç bir işte tutunamayan bir grup arkadaşın düğünlerde çalmak amacıyla kurdukları bir orkestra macerası anlatılır. Kurdukları müzik grubuna “Dört Örümcek Şov Orkestrası” adını veren dört arkadaş bir süre sonra düğünlerin aranılan topluluğu haline gelir. Ama çok geçmeden, orkestra çok talihsiz bir olay yaşar. Grubun gitaristi Alibo’nun sevdiği kız Perihan bir başkasıyla evlenmektedir ve maalesef Dört Örümcekler, bu düğünde de çalıp söylemek zorunda kalmışlardır. “Dört Örümcek Şov Orkestrası”nın trajik sonu da bu düğünden sonra başlar. Öykünün kahramanlarından ve grubun solisti Eko’ya göre, bütün düğünler yanlıştır ama Perihan’ın düğünü en yanlışıdır.

Genç öykücü Seray Şahiner’in ilk kitabına adını veren “Gelin Başı” öyküsü, düğünden önceki ritüelin önemli bir parçası olan bir kuaför salonunda geçer. Kuaför koltuğunda saçının yapılmasını izleyen bir gelinin dilinden anlatılan öykü, bekâret konusuna odaklansa da etkili bir düğün öncesi karmaşası sunar bize. Ama bu konuda en çarpıcı metin son dönemlerin bol ödüllü öykücüsü Behçet Çelik tarafından yazılmıştır kanımca. İlk kitabına adını veren “Düğün Birahanesi”nde bir düğün salonunun bitişinde kurulu bulunan birahanedeki bireylerin üzerinden benzersiz bir öykü anlatır Behçet Çelik. Düğün salonunun atmosferinden bunalıp kapağı bitişteki “Düğün Birahanesi”ne atan öykünün kahramanı, bir düğün salonunun yanına neden birahane açılmış olabileceğini düşünmeye başlar. Çok geçmeden de, gelinin eski sevgililerinin, bir ihtimali ellerinden kaçırmış olanların, daha doğrusu düğünün dışında kalmışların geldiği bir mekân olarak düşünür bu birahaneyi.

Bu yazıda konu edinilen edebi metinlerin tamamındaki düğün algısının sıklıkla bir olumsuzlukla, trajediyle yan yana, deyim yerindeyse “düğün ve cenazenin” hep aynı anda, aynı karede beliriyor oluşu dikkatli okurların gözünden kaçmamıştır sanırım. Kelimenin gündelik karşılığı hep bir mutluluk anını, tatlı bir telaşı, bir sevinç gösterisini işaret ederken, edebiyat bu mutluluk tablosunun yanına sıklıkla olumsuz fiiller de eklemektedir. Ama neden? Çünkü, ister öznesi olunsun, isterse de konuğu: Kişide aynı anda iki duyguyu birden uyandırır düğünler. İki kişinin yaşadığı mutluluğu başkalarıyla da paylaştıran özelliği kadar, boğan ve daraltan bir yanı da vardır düğünlerin. Düğün salonlarında gelinle damat hariç hiç kimsenin bir yere sabitlenememesinin, ortada onca eleştirel gözün dolanmasının, herkesin sıklıkla ortadan kaybolmasının, düğün salonlarının dışının kimi anlarda içeriden daha kalabalık olmasının bir nedeni de budur belki de. Birçoğumuza sıkıntı veren bu atmosferi görmek de şiire düşmüştür sanırım. Osman Konuk, “Kır Düğünü” adlı şiirinde düğünün sevinç verdiği kadar eski bir sıkıntıyı da anımsatan bu tarafına değinir gibidir adeta. Mekân bir salon değil, bir kır düğünüdür bu sefer. Ama sıkıntı aynıdır:

kır düğünü

80’lerin slow şarkılarıdır sebep biraz da
insanları sömürgecilerine benzeten
keten takımlar, tango, fiyonklu masa örtüleri
dersu uzala’ dan dersler çıkarmak 
gelin bilkent’te iç mimari, baba koç’ta genel köle
her gramı çok değerli elli iki kilo anne
zaten amaç elli iki yıl sonra
hiç bakılmayacak fotoğraflarda en iyi yeri kapmak
bir Kutlu hikayesine giremeyecek tipler işte
damat her şeyi kaydediyor 
el kamerasıyla gerdeğe girmek deyimini bilmiyor çünkü
oluyor böyle şeyler salaklık endüstrisinde

dilekler tekrarlanır, müzik tekrarlanır
belki yakışırdı beyaz bu kadar tekrarlanmasa
o kötü gülümsemeye verilmez bu kadar para
gelin habersiz; bu düğün daha önce yapıldı
yeminli örnek deyimini bilmiyor çünkü

benimle tekrar edin!

ilk beş sene çocuk istemeyecekler
ikinci beş  nasıl geçti anlamadan
üçüncü beş sene de çocuk onları istemez
bir sürü albüm, bir sürü diyet küpürü, bir sürü…
ankastre mutfağında aval aval bakınaraktan
bu bakınma daha önce yapıldı
gelinliği faize sevim’den annesi şahit
oysa herşey çok özel olacaktı geline göre
herşey çok genel oldu sonucu niye

bağlamı farklı ama eren’le bir konuştuyduk
arjantin’e aşık olur,  almanya’yla evleniriz

                                                                                         Milliyet Sanat Dergisi

0 yorum:

Yorum Gönder

ETİKETLER

12 Eylül (3) 1938 (1) Abdulhamid (1) Acılar İcat Eden (1) Adalet Ağaoğlu (2) Adorno (1) Ahmet Erhan (3) Alacakaranlıktaki Ülke (1) Aliye Sema (1) Almanya (1) Altın Ayı (1) Amanda (1) Amerika'nın Yanık Çocukları (1) Anlambilim (1) Anne ben geldim (1) Arap (1) Arya (1) Aslan ve Ressam (1) At (1) Avustralyalı (1) Aydın Şimşek (1) Ayrılık Provaları (1) Babalar ve Oğullar (1) Bağçe (1) Bana İsmail Deyin (1) Bana Sen Söyle (1) Baykuş Virane Sever (1) Behçet Çelik (1) Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı (1) Berlin Film Festivali (1) Bıçağa Adanan Çocuk (1) Bildiriler (2) Bin Hüzünlü Haz (1) Bir Delilik Yapan (1) Bir Dersim Hikayesi (1) Bir Gemide (1) Birgül Oğuz (1) Bügün de ölmedim anne (1) Büyük Ustayı Ziyaret (1) Calvino (1) Celal Sılay (1) Cemil Kavukçu (3) Cennetin Kayıp Toprakları (1) Cevval Dayı (1) Clement Freud (1) Çehov (1) Çığlık (1) Demir Özlü (2) Denemeler (10) Dersim (1) Doğan Güzel (1) Dur (1) Düğüne (1) Edebiyat Nedir (1) Edebiyat Olayı (1) Edip Cansever (1) Edward Said (1) Eli Horowitz (1) Elias Canetti (1) Erdem Kurtuldu (1) Ergani (1) Eriyen Gelin (1) Ermeni meselesi (1) Esmer Dergisi Yazıları (2) Faruk Duman (1) Fasulyenin Bildiği (1) Feridun Andaç (1) Ferit Edgü (2) Gabriel Garcia Marquez (1) Galiçya (1) Gece Kelebeği (1) Geş Bin Ergani! (1) Giuseppe Tornatore (1) Hah (1) Hakan Günday (1) Hakkâri’de Bir Mevsim/O (1) Halide Edip Adıvar (1) Halil İncesu (1) Har (2) Hasan Ali Toptaş (2) Haydar Ergülen (1) Haydar Karataş (1) Heba (1) Herta Müller (1) Hesenê Metê (1) Hokusai (1) Ian McEwan (1) Irmak Zileli (1) İhsan Oktay Anar (1) İhsan Sait (1) İnci (1) İrene (1) İtalo Calvino (1) Jale Parla (1) Jennifer (1) Johan Baez (1) Johan Strauss (1) John Berger (1) Jon Scieszka (1) Jonathan Safran Foer (1) Jorge Franco (1) Joseph Roth (1) Joseph Trotta (1) Kasırganın Gözü (1) Keko (1) Kemal Tahir (1) Kenan (1) Kışi Ruhu (1) Kızıl Darı Tarlaları (1) Kindar Sabahı (1) Kitap Tanıtım Yazıları (15) Kitap Zamanı (1) Köy Enstitüleri (1) Küfran (1) Kürt sorunu (1) Kürtçe (1) Latin Amerika (1) Leonard Cohen (1) Leticia (1) Leyla Erbil (1) Mahir Günşiray (1) Mahmut Makal (1) Malcolm Brandbury (1) Mareşal Joseph Radetzky von Radetz (1) Marksiszm (1) Mavi Randevu (1) McEwan (1) Mehmet Atlı (1) Milliyet Sanat Yazıları (4) Mirza (1) Mo Yan (1) Murat Belge (1) Murat Gülsoy (1) Murat Uyurkulak (2) Murathan Mungan (1) Nancy (1) Necati Tosuner (1) Necatigil Şiir Ödülü (1) Neil Gaiman (1) Netamiye (1) Nick Hornby (1) Nilüfer Kuyaş (1) Nobel (2) Nurdan Gürbilek (2) Nuri Bilge Ceylan (1) O Muhteşem Hayatınız (1) Oğuz Atay (3) On İki Dağın Sırrı (1) Orhan Kahyaoğlu (1) Orhan Koçak (1) Orhan Pamuk (1) Osman Konuk (1) Oya Baydar (1) Ömer Madra (1) Ömer Türkeş (1) Özgür Gündem (1) Pîne (1) Post-yapısalcılık (1) Psikanaliz (1) Puslu Kıtalar Atlası (1) Qırıx (1) Radetzky Marşı (1) Reşat Nuri Güntekin (1) Romanya (1) Sahaf (1) Sahibinden Satılık (1) Sancı (1) Sartre (1) Semih Gümüş (2) Sencer ile Yusufçuk (1) Seray Şahiner (1) Sezin Öney (1) Silvan (1) Siyasi Abê (1) Solferino Kahramanı (1) Söyleşiler (1) Suskunlar (1) Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı (1) Suzan Sontag (1) Suzanne (1) Sylvia Platht (1) Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası (1) Şehirde Bir Yılkı Atı (1) Şerif Mardin (1) Şükrü Erbaş (1) Taşra Sıkıntısı (1) Tefail (1) Tek Bacaklı Yolcu (1) Telefon Bekleyen (1) Tene Yazılan Ayetler (1) Terry Eagleton (1) Tevrat (1) Tewlo (1) Tezer Özlü (1) Thomas Pynchon (1) Tol (1) Tom Thompson (1) Toni Morrison (1) Tori Amos (1) Tunceli (1) türk Öykücülüğü (1) Türkiye Ayağa Kalk (1) Umberto Eco (1) Uykuların Doğusu (1) Uzun İhsan Efendi (1) Üç Düş/Üş (1) Üç Kız Kardeş (1) Vahşetin Çağrısı (1) Vedat Nedim Tör (1) Virgül (1) Viyana (1) Wittgenstein (1) Yabu (1) Yalnızlıktan Devren Kiralık (1) Yara İzleri (1) Yaratıcı Yazarlık (1) Yavuz Ekinci (1) Yazıköy (1) Yedinci Gün (1) Yimou Zhang (1) Yoklar Fısıltısı (1) Yunus Emre (1) Yusuf Atılgan (1) Zazaca (1) Ziya (1) Ziyan Murat Uyurkulak (1) Zülkarneyn (1) Zweig (1)