Dünyaya
bir kaybedenin ses aralığından baksa da bu kaybetmişlikle fena halde eğlenmesini
de bilen, melankoli ile ironiyi aynı potada eriten Leonard Cohen’in söz ve ses
arasında bölünmüş bir hayran kitlesi olduğu muhakkak. Dahası Cohen’in kendisi
de bunun farkındadır. “Unvanım şairdi. Belki bir süre için öyleydim” dedikten
sonra şöyle devam eder Cohen: “Ayrıca şarkıcı unvanı da benimle bağdaşırdı. Bir
melodiyi güç bela taşıyabiliyor olsam da”. İnsanlar üzerinde bıraktığı o büyük
etkinin o bas bariton sesle sağlanmadığını apaçık itiraf eder Cohen. Tıpkı
başka bir çok itirafta bulunduğu gibi.
Ona
açıkça güzel gelen şeylere bir yanıtı olması için ettiği ilk dua şiirle
yapılmıştır şüphesiz. İlk şiir kitabını daha öğrenciyken yayımlayan Cohen’in
ikinci kitabı The Spice-Box of Earth
onu ülkesi Kanada’da bilinen bir şair olmasını sağlar. 60’lı yılların çoğunu
münzevi bir hayat sürerek yazmaya adayan Cohen’in asıl tanınması albümleri
sayesinde olsa da, müzik yaşamında sıklıkla şarkı sözleriyle anılmasında onun
şair geçmişinin büyük bir payı vardır. Şarkı sözlerini yazarken, şiir yazmaktan
gelen bir disiplini kullandığı apaçık ortadadır. Önce terk edeceklerini,
kullanmayacaklarını yazar Cohen. Böylece, yazdıklarını ata ata, bütünün
içindeki o ham parçaya ulaşır. “İkrar eden ses”, ancak böyle ortaya çıkar
Cohen’in yapıtlarında.
Cohen’in
edebi yapıtlarındaki biraz da mistik bir hale ile sarmalanmış “görkemli
kaybeden” tipi sonrasında şarkılarında da belirir. “Olduğundan daha az
olduğunda kendisini iyi hisseden”, kaybede kaybede aslında “bir daha asla
kaybetme zorunda kalmayan”, kazanmayı beklemediğinde her şeyin kolaylaştığına
inanan, her şeyin iyi olacağını defalarca tekrarlamasına rağmen “bir
süreliğine” demekten de geri kalmayan, her şeyde bir çatlak olduğunu bildiği için
bütünü elde edemeyeceğini de bilen bu kahraman, Cohen’in gerek şarkılarında,
gerekse de şiir ve romanlarında tekrar tekrar karşımıza çıkar.
Cohen’in
(pek çoğu şiir olarak yazılmış ama sonra şarkı sözü olarak dolaşıma girmiş) yapıtlarındaki
hikâyemsi yapı Suzanne, Nancy gibi pek çok kahramanla tanıştırır
bizi. Bu şiirlerde öne çıkan başlıca temalar yalnızlık, cinsellik, varoluş
problemleri olsa da bu şiirlerin tonundaki denge onu biricik kılar. Dünyanın
dilini erken kavramış, hangi aralıkta durması gerektiğini bilen şiir öznesi hem
şarkılarında, hem de şiirlerinde karşımıza çıkar. Örneğin, Chelsea Hotel şarkısında, “En çok seni sevmiştim diyorum sanma /
Ölen her serçenin hesabını tutamam ki / Seni hatırlıyorum Chelsea Oteli’nde /
İşte o kadar, çok sık düşünmüyorum seni” der. Aynı yönelim, Cohen’in şiirlerinde
de görülür. Beni Sevmek Zorunda Değilsin adlı
şiirinde şunları söyler: “Her zaman istediğim tek
kadın olsan da / Beni sevmek zorunda değilsin / Her gece seni izlemek için
doğmuşum ben / ve seni seven birçok adamdan biriyim sadece”. Aşkını itiraf
ettiği kadının hem kendisini sevmesi, hem de sevmemesi için aynı anda dua eden
bu şiirlerin öznesi, okurunu bir ara bölgeye çağırır gibidir.
Karmaşık gibi görünen, sırrını hiçbir zaman ilk elde açık etmeyen,
aksine övgüsünü tam da bu karmaşıklık ve sıkça yapılan itiraflara borçlu olan bu
şiirsel yapı giderek Cohen’in şarkıları ile şiirleri arasındaki mesafeyi siler.
Apaçık bir şekilde popüler kültürün ürünleri olan şarkılarına tam olarak nüfuz
edilemeyişinin nedeni tam da sözü edilen bu şiirsel yapıdır belki de. Örneğin,
Tori Amos’tan John Baez’a kadar bir çok şarkıcının okuduğu, içinde kendi
yapıtlarımın da olduğu bir çok şiir ve filme esin kaynağı olan Famous Blue Raincoat şarkısındaki
karmaşık şiirsel yapı, popüler kültüre taşınmasına rağmen etki gücünü yitirmez.
Ses, onun dolaşıma girmesine, daha fazla tanınmasına yardımcı olmuştur belki
ama o da bilir dünyaya bir şairin mertebesinden baktığını: “Gizli bir akor
olduğunu duydum” der Cohen, “Davut’un çaldığı ve tanrıyı hoşnut eden / Ama sen
aslında müziği umursamıyorsun değil mi?”.
Cohen’in
umursadığı şey çok derinlerde yatan bir anlamdır belki de. Aranması artık
gereksiz olan bir anlam.. Şiir ve şarkı, söz ve ses; ne şekilde dile getirildiği
önemli değildir. Yaşlandıkça Cohen’in yüzünde daha da belirginleşen o yarı
müstehzi, yarı melankolik ifade dünyaya tam da bu anlamı hatırlatmak için bakar:
“Herkes biliyor geminin su aldığını / Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini
/ Herkesin içinde babaları ve köpekleri yeni ölmüş gibi bir his var”.
0 yorum:
Yorum Gönder