26 Ağustos 2013 Pazartesi

TÜRK ROMANINDA ÖĞRETMEN TİPİ

Öğretmenler, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren toplumun modernleşmesi, bu modernleşme hamlesinin süreklilik kazanmasında ana güç olarak tasarlandılar. Cumhuriyet değerlerinin topluma ulaştırılmasında, toplumun yeni bir değerler bütünü etrafında yeniden şekillendirilmesinde, yeni rejimin öngördüğü aydınlanma felsefesini yaymak için en kullanışlı sınıfların başında öğretmenlik geliyordu. Bu atılımın en önemli ayaklarından biri Köy Enstitüleri ise, bir diğeri de hiç şüphesiz Türk edebiyatı oldu. Bu dönemde yazılan romanlar aracılığıyla hem yeni bir insan tipinin çerçevesi çizildi, hem de bu tipin bir model olarak dolaşıma sokulmasının yolları arandı.  

Cumhuriyet sonrası Türk romanında Cumhuriyet kazanımlarıyla donatılmış öğretmen tipinin 80’li yılların başına kadar önemli bir yer tuttuğu görülür. Pek çok romancı Cumhuriyetin bu yeni değerler bütününü topluma ulaştırmanın bir yolu olarak romanlarında çoğu kez idealist öğretmen tiplerine yer verirken, yeni rejimin önünde engel olarak gördükleri tehlikeleri de bu tipin karşısına yerleştirmiş, böylelikle bu olumlu ve olumsuz kahramanlar aracılığıyla yeni toplumun sağlıklı bir inşasını hedeflemişti.  

Cumhuriyet Sonrasında Öğretmenler

Eserlerinde öğretmen tipine yer vermiş, romanın ağırlığını bu tipe yüklemiş, Cumhuriyet değerlerini bu öğretmen tipinin sunduğu imkânlarla anlatmayı denemiş pek çok romancıdan söz edilecekse, bunların başında hiç şüphesiz Reşat Nuri Güntekin gelir. “Çalıkuşu”, “Yeşil Gece” ve “Acımak” romanlarında üç ayrı öğretmen tipine yer verir yazar. “Çalıkuşu” romanında, nişanlısı Kâmran’dan ayrılan Feride’yi, İstanbul’u terk edip Anadolu yollarında idealist bir öğretmen olarak görürüz. Güntekin, yalnızca bir hikâye anlatmakla kalmaz bu romanda, “Feride” aracılığıyla gelmekte olan idealist insan tipinin bir örneğini de verir. Aynı çabaya “Yeşil Gece” romanında da devam eder yazar. Romanın merkezine birbiriyle çatışmalı iki dünya görüşünü oturtan Güntekin, temel tezlerini kanıtlamak için yine bir öğretmen tipine başvurur. Kasaba medresesine devam eden koyu dindar Ali Şahin, tahsilini ilerletmesi için İstanbul’a gönderilir. Ancak İstanbul’daki medresede aradığını bulamaz ve Darülmuallimine girerek “yeni bir din gibi gördüğü” öğretmenlik mesleğini tercih eder. Reşat Nuri Güntekin’in bu kategorideki üçüncü romanı “Acımak”ta, katı olmasına rağmen Cumhuriyet’in değerlerini daha da ileri taşımak isteyen Zehra’nın şahsında bir öğretmen portresi daha çizer.

Halide Edip Adıvar’ın 1926 yılında yayımlanan “Vurun Kahpeye” adlı romanında, yine bir öğretmen dolayımıyla Cumhuriyet rejiminin yaşadığı zorluklar ve içeride savaşılması gereken unsurların bir fotoğrafı çıkarılır. Kız Öğretmen Okulu’nu bitiren Âliye, bir Batı Anadolu kasabasında öğretmenliğe başlar. Roman kahramanı, Cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir öğretmen olarak kasabada gördüğü olumsuzlukları değiştirmeye çabalar. Kuva-yı Milliye taraftarı Âliye, kasabadaki dinsel kökenli inanışları değiştirmek isterken de (benzer romanlarda sıkça karşımıza çıktığı gibi) önünde bir engel olarak kasabanın ileri gelenlerini bulur ve romanın sonunda hakkında çirkin dedikodular çıkartılarak vahşi bir şekilde öldürülür. Halide Edip’in bir diğer öğretmen konulu romanı da “Tatarcık”tır. Tatarcık lakaplı Lale, babasız kaldıktan sonra köylüler tarafından dışlanır ve en nihayetinde de buna tepki olarak okuyup İngilizce öğretmeni olur. Osmanlı’dan Cumhriyet’e geçişte eski-yeni çatışmasından bilginin önemine inanarak çıkan Lale’nin şahsında yeni dönemin önemine odaklanır yazar. Ama “Tatarcık” romanında, köy içinde bisikletle dolaşan, köylülere davranış adabı öğretmeye çalışan, zengin köylülere İngilizce öğreten Lale’nin karşısına yine köylüler dikilir.

Köyün Öğretmenleri

40’lı yıllara gelindiğinde, Cumhuriyet sonrası Türk romanında öğretmen tipinin hâlâ çok baskın bir şekilde varlığını korumaya devam ettiği görülür. Vedat Nedim Tör’ün 1943 yılında yayımlanan “Resim Öğretmeni” romanında bir Anadolu kasabasına atanan resim öğretmeni Mehmet’in başından geçen hikâyelere yer verilir.  Samim Kocagöz’ün “Bir Şehrin İki Kapısı” adlı romanında Cumhuriyet ile onun karşısındaki feodal unsurlar arasındaki çatışma Ömer Türkeş’in ifadesiyle “öğretmenden yansıyan ışık” altında anlatılır. Sunullah Arısoy’un “Karapürçek” adlı romanı ise  tematik olarak ilk dönem romanlarını andırır. İlk dönem romanlarındaki olaylar daha çok yeni rejim ile bu rejimin değerlerine direnç gösteren eşraf arasında geçerken, “Karapürçek” romanında olduğu gibi roman konusu CHP iktidarının son dönemi ile DP muhalefetinin gelişme döneminde hayat bulur. Keza, Cevdet Kudret’in “Havada Bulut Yok” adlı romanı da aynı atmosferde yayımlanır. “Havada Bulut Yok”un kahramanı Süleyman öğretmen, sadece atandığı Anadolu şehrinin halkıyla sorun yaşamaz, yeni yönetimle de bir türlü uyuşamaz ve görevinden ayrılmak zorunda kalır.

Döneme asıl damgasını vuran romanlar ise 1950 yılında Mahmut Makal’ın “Bizim Köy” adlı kitabının yayımlanması ile başlar. Köy Enstitüleri’nin kurulmasının ardından bu girişimin meyveleri toplanmaya başlamış ve yoğun şekilde Cumhuriyet değerleriyle donatıldıktan sonra köylerine öğretmen olarak geri gönderilen köy kökenli yazarlar, bu dönemde yazdıkları romanlarla “Köy Romanı” akımın da başlamasına sebep olacaktır. Böylelikle Köy Enstitülü romancılar sayesinde Türk edebiyatında yeni bir öğretmen tipi de doğar. Fakir Baykurt’un “Onuncu Köy” romanı bu öğretmen tipine iyi bir örnek olarak gösterilebilir. “Onuncu Köy”ün öğretmeni sadece köydeki taassupla savaşmak zorunda kalmaz, bürokrasiyle de farklı bir  kavgaya girişmek zorunda kalır. Keza, Baykurt’un bir diğer romanı “Kaplumbağalar”da da benzer bir tema yenilenir. Ümit Kaftancıoğlu’nun “Tüfekliler” adlı romanında ise, ilk dönemin öğretmenleri destekleyen, onları rejimin ışığını yurdun her tarafına taşıyacak neferleri olarak gören anlayışından uzakta, Prof. Dr. Şevket Toker’in deyişiyle “devletin eğitime, öğretime ve öğretmenlere ilgisizliğini” gösteren yeni bir anlayışla karşılaşırız.

Birinci dönem romanlarda bütün olumsuz tiplerin genellikle mutaassıp çevreler arasından seçildiği görülür. “Yeşil Gece” romanının kahramanı Ali Şahin, Hafız Eyüp’le baş etmek zorunda kalırken, “Vurun Kahpeye” romanının Âliye’si Hacı Fettah’ın zulmüne maruz kalır. İkinci dönem romanlarda ise ilk dönemde hep bir olumsuzlukla yan yana gösterilen “imam” tipinin yanına bürokrasi de eklenir. Aydınlanmanın önüne engel olarak dikilen sadece mutaassıp çevreler değildir artık. Bu dönem romanlarında köy ağası, parti temsilcisi, hatta kaymakamlar bile bu ilerlemenin önündeki engeller olarak sıralanır.

Buna ek olarak dönemin romanlarındaki öğretmen tipini başka tür sorunlarla boğuşurken de görürüz. Bunların başında da, daha çok Anadolu’yu ilk kez görmüş öğretmenlerin karşılaştıkları tablo karşında duydukları ürperti gelir. Dönemin roman kahramanları daha önceden tahayyül ettikleri Anadolu’yu çok daha zor koşullarda bulmuş olmanın şaşkınlığı içinde, (biraz da bu yerleşim birimlerinde yaşadıkları iletişim sorunundan ötürü) mektup veya günlüklerine bu şaşkınlıklarını dökerler. Her iki dönem romanında da karşımıza çıkan bir diğer ortak şikayet de bu roman kahramanlarının sıklıkla cinsellikle ilgili bir takım suçlamalara maruz kalmalarıdır. Özellikle kadın kahramanların köy veya kasabada attıkları her adım cinsel kökenli bir iftira ile gölgelenir. “Vurun Kahpeye” romanının öğretmen kahramanı Âliye recm edilir, “Karapürçek”in öğretmen kahramanı bir köylü kızını alıkoymakla suçlanır, , “Havada Bulut Yok”un kahramanı Süleyman öğretmen dul bir kadınla beraber olduğu iftirasıyla karşılaşır, Kemal Tahir’in “Bozkırdaki Çiçek” romanının kahramanlarından Emine öğretmen köylüler tarafından dağa kaldırılır, Aka Gündüz’ün “Bir Şoförün Gizli Defteri”ndeki öğretmen cinsel taciz suçlamasıyla görev yaptığı yerden sürülür.  

Aydınlanma Metaforunun Kararması

60’lı yılların sonuna kadar Türk romanındaki öğretmen tipi, Cumhuriyet rejimimin Anadolu’ya ışık düşüren, aydınlanma felsefesinin asli dinamiklerinden biri olarak görülürken, bu tarihten sonra yazılan üç romanda yeni bir öğretmen tipinin doğduğu söylenebilir. Sadece kendisiyle değil, Cumhuriyet’in savunduğu kimi değerlerle de yüzleşen, bu politikanın uygulanmasındaki bir takım sıkıntıları sezen, yaşanan sıkıntıları belgeleyen ve fazlasıyla idealist birinci ve ikinci dönem romanlarının aksine Cumhuriyet’in kimi uygulamalarıyla hesaplaşan yeni bir öğretmen tipi çıkar karşımıza. Adalet Ağaoğlu’nun 1973 yılında yayımlanan “Ölmeye Yatmak” romanı yukarıda yapılan sınıflamadaki son halkanın en etkileyici kitaplarından biridir hiç şüphesiz. Roman kahramanı bu sefer bir doçent olarak karşımıza çıkar. Bu panoramik romanda, bir otel odasında “ölmeye yatan” Aysel’in zihninden Cumhuriyet tarihinin uzun ve eleştirel bir kesitini görürüz.

Türk romanındaki en ayrıksı öğretmen tipi ise hiç şüphesiz Ferit Edgü tarafından yazılır. Yazarın 1976’da yayımlanan “Kimse” ve bu romanın hemen ertesinde yayımlanan “O” romanlarında o güne kadar Türk romanında karşımıza çıkan öğretmen tipinden apayrı bir öğretmenle karşılaşırız.  Edgü, “O” romanında, “Kimse”deki tanıklığı daha da ileri taşıyarak görev yaptığı köy ile kendi arasındaki dil problemini çözmeye çalışan, bu ilişkiden yeni bir dil doğurmak isteyen bir öğretmen tipi çıkarır karşımıza. Öğretmen tipini romanın odağına oturtmuş bütün Türk romanlarında, Anadolu’ya ışık götüren, Anadolu insanını aydınlatılmaya muhtaç olarak çizen Türk romancılarının aksine, Edgü’nün roman kahramanı aydınlatmaktan öte, bambaşka bir mantıkla yaşayan bu insanları anlamaya ve onlarla anlaşmaya çalışan bir öğretmendir.  

Her ne kadar Türk edebiyatına dahil edemesek de, romanın konusu Türkiye’de geçtiği ve bağlamı bir şekilde etkilediği için son bir romandan daha söz etmemiz gerekiyor. Kürt yazar Hesenê Metê’nin yazdığı ve Türkçe’de “Ecinni Labirenti” adıyla yayımlanan “Labîrenta Cinan” adlı eserinde karşımıza çıkan öğretmen tipi, aydınlanma metaforu olarak görülen öğretmenin giderek nasıl bir bağlama yerleştiğini göstermesi bakımından ilginç veriler sunar bize. 

“Ecinni Labirenti”nde, günün birinde tayini başka bir köye çıkan genç öğretmen Kevanot'un, yanına Kürtçe’den başka dil bilmeyen eşi Nergis'i de alarak, Türkiye’nin doğusunda yer alan ve delilerin köyü olarak bilinen köye yerleşmesi anlatılır. Romanın ilk bölümü bu tür romanlarda sıklıkla tekrar edilen, köylüleri aydınlatma, onlara rehber olma gibi motiflerle benzerlik gösterir. Ancak, benzer romanlarda bir aydınlanma figürü olarak gösterilen öğretmen tipi bu romanda giderek tersi bir işlev görür. Romanın başında olumlu bir tip olarak gösterilen öğretmen, sonunda köylülerden daha çok 'oralı' hâle gelir ki, deli diye addedilen öğretmenin kendisi olur. Gerçekten de öğretmen, sonraları, köye ilk geldiğinde karşı çıktığı kuş avına çıkar, çocuklarla akla hayale gelmeyecek oyunlar oynar, köylülerle elini kaynar suya sokup sokamayacağına dair iddialara girer, giderek cin-peri masallarından en fazla etkilenen kişi hâline gelir. Girdiği ve bir türlü çıkamadığı labirentin sonunda da, köylülerin şikâyeti üzerine, akli dengesini yitirdiği gerekçesiyle görevden alınır. Öyle ki, romanın sonunda Kevanot öğretmeni anlayan, yaptıklarına hak veren tek kişi köyün 'resmi' delisi Guzî olur. Bir bakıma aydınlanma metaforunun kendisi aydınlatılmaya muhtaç hâle gelir.

İlk dönem romanlardaki öğretmen tipini ketleyen, onu çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya getiren, onu tehdit eden sıkıntılar hep dışarıdan gelirken, günümüze yaklaştıkça bu tehdit içeriden de, kişinin kendisinden de gelmeye başlamıştır artık. Çünkü, bu “iç” aynı zamanda programlı ve değişmez bir değerler bütününden oluşmaktadır. Bir bakıma, karşısındakini olumlu anlamda değiştirmek isterken kendisi bir olumsuzluğa ilerleyen, sürekli olarak dar bir çerçeveye hapsedilen, özgürleştirmek isterken kendi özgürlüğünü de yitiren bir figürle karşılaşırız giderek. Şerif Mardin’in, bizi öğretmenin sarmalandığı değerler bütününün niteliği üzerine düşünmeye davet ettiği ünlü “öğretmen imama yenildi” açıklamasını da bu bağlamda okumak faydalı olur görüşündeyim. Şerif Mardin’in bahsettiği yenilgi sadece dışsal bir olgu değildir belki de. Edebiyatın bize pek güzel bir şekilde gösterdiği gibi, sadece bir roman kahramanı olarak değil, toplumsal yaşamın önemli bir parçası olarak öne çıkan öğretmen tipindeki erozyon üzerine de düşünmeli kanımca.

Milliyet Sanat Dergisi

0 yorum:

Yorum Gönder

ETİKETLER

12 Eylül (3) 1938 (1) Abdulhamid (1) Acılar İcat Eden (1) Adalet Ağaoğlu (2) Adorno (1) Ahmet Erhan (3) Alacakaranlıktaki Ülke (1) Aliye Sema (1) Almanya (1) Altın Ayı (1) Amanda (1) Amerika'nın Yanık Çocukları (1) Anlambilim (1) Anne ben geldim (1) Arap (1) Arya (1) Aslan ve Ressam (1) At (1) Avustralyalı (1) Aydın Şimşek (1) Ayrılık Provaları (1) Babalar ve Oğullar (1) Bağçe (1) Bana İsmail Deyin (1) Bana Sen Söyle (1) Baykuş Virane Sever (1) Behçet Çelik (1) Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı (1) Berlin Film Festivali (1) Bıçağa Adanan Çocuk (1) Bildiriler (2) Bin Hüzünlü Haz (1) Bir Delilik Yapan (1) Bir Dersim Hikayesi (1) Bir Gemide (1) Birgül Oğuz (1) Bügün de ölmedim anne (1) Büyük Ustayı Ziyaret (1) Calvino (1) Celal Sılay (1) Cemil Kavukçu (3) Cennetin Kayıp Toprakları (1) Cevval Dayı (1) Clement Freud (1) Çehov (1) Çığlık (1) Demir Özlü (2) Denemeler (10) Dersim (1) Doğan Güzel (1) Dur (1) Düğüne (1) Edebiyat Nedir (1) Edebiyat Olayı (1) Edip Cansever (1) Edward Said (1) Eli Horowitz (1) Elias Canetti (1) Erdem Kurtuldu (1) Ergani (1) Eriyen Gelin (1) Ermeni meselesi (1) Esmer Dergisi Yazıları (2) Faruk Duman (1) Fasulyenin Bildiği (1) Feridun Andaç (1) Ferit Edgü (2) Gabriel Garcia Marquez (1) Galiçya (1) Gece Kelebeği (1) Geş Bin Ergani! (1) Giuseppe Tornatore (1) Hah (1) Hakan Günday (1) Hakkâri’de Bir Mevsim/O (1) Halide Edip Adıvar (1) Halil İncesu (1) Har (2) Hasan Ali Toptaş (2) Haydar Ergülen (1) Haydar Karataş (1) Heba (1) Herta Müller (1) Hesenê Metê (1) Hokusai (1) Ian McEwan (1) Irmak Zileli (1) İhsan Oktay Anar (1) İhsan Sait (1) İnci (1) İrene (1) İtalo Calvino (1) Jale Parla (1) Jennifer (1) Johan Baez (1) Johan Strauss (1) John Berger (1) Jon Scieszka (1) Jonathan Safran Foer (1) Jorge Franco (1) Joseph Roth (1) Joseph Trotta (1) Kasırganın Gözü (1) Keko (1) Kemal Tahir (1) Kenan (1) Kışi Ruhu (1) Kızıl Darı Tarlaları (1) Kindar Sabahı (1) Kitap Tanıtım Yazıları (15) Kitap Zamanı (1) Köy Enstitüleri (1) Küfran (1) Kürt sorunu (1) Kürtçe (1) Latin Amerika (1) Leonard Cohen (1) Leticia (1) Leyla Erbil (1) Mahir Günşiray (1) Mahmut Makal (1) Malcolm Brandbury (1) Mareşal Joseph Radetzky von Radetz (1) Marksiszm (1) Mavi Randevu (1) McEwan (1) Mehmet Atlı (1) Milliyet Sanat Yazıları (4) Mirza (1) Mo Yan (1) Murat Belge (1) Murat Gülsoy (1) Murat Uyurkulak (2) Murathan Mungan (1) Nancy (1) Necati Tosuner (1) Necatigil Şiir Ödülü (1) Neil Gaiman (1) Netamiye (1) Nick Hornby (1) Nilüfer Kuyaş (1) Nobel (2) Nurdan Gürbilek (2) Nuri Bilge Ceylan (1) O Muhteşem Hayatınız (1) Oğuz Atay (3) On İki Dağın Sırrı (1) Orhan Kahyaoğlu (1) Orhan Koçak (1) Orhan Pamuk (1) Osman Konuk (1) Oya Baydar (1) Ömer Madra (1) Ömer Türkeş (1) Özgür Gündem (1) Pîne (1) Post-yapısalcılık (1) Psikanaliz (1) Puslu Kıtalar Atlası (1) Qırıx (1) Radetzky Marşı (1) Reşat Nuri Güntekin (1) Romanya (1) Sahaf (1) Sahibinden Satılık (1) Sancı (1) Sartre (1) Semih Gümüş (2) Sencer ile Yusufçuk (1) Seray Şahiner (1) Sezin Öney (1) Silvan (1) Siyasi Abê (1) Solferino Kahramanı (1) Söyleşiler (1) Suskunlar (1) Susmak Nasıl da Yoruyor İnsanı (1) Suzan Sontag (1) Suzanne (1) Sylvia Platht (1) Şamatacı Suçlular ve Daha Fazlası (1) Şehirde Bir Yılkı Atı (1) Şerif Mardin (1) Şükrü Erbaş (1) Taşra Sıkıntısı (1) Tefail (1) Tek Bacaklı Yolcu (1) Telefon Bekleyen (1) Tene Yazılan Ayetler (1) Terry Eagleton (1) Tevrat (1) Tewlo (1) Tezer Özlü (1) Thomas Pynchon (1) Tol (1) Tom Thompson (1) Toni Morrison (1) Tori Amos (1) Tunceli (1) türk Öykücülüğü (1) Türkiye Ayağa Kalk (1) Umberto Eco (1) Uykuların Doğusu (1) Uzun İhsan Efendi (1) Üç Düş/Üş (1) Üç Kız Kardeş (1) Vahşetin Çağrısı (1) Vedat Nedim Tör (1) Virgül (1) Viyana (1) Wittgenstein (1) Yabu (1) Yalnızlıktan Devren Kiralık (1) Yara İzleri (1) Yaratıcı Yazarlık (1) Yavuz Ekinci (1) Yazıköy (1) Yedinci Gün (1) Yimou Zhang (1) Yoklar Fısıltısı (1) Yunus Emre (1) Yusuf Atılgan (1) Zazaca (1) Ziya (1) Ziyan Murat Uyurkulak (1) Zülkarneyn (1) Zweig (1)