Ferit Edgü’nün Çığlık adlı öykü kitabı ilk basımını darbeden
hemen sonra 1982 yılında yapar. Edgü’nün bir önceki kitabı Bir Gemide 1978 yılında yayımlandığına göre, bu kitaptaki öykülerin
darbe döneminde yazıldıklarını tahmin etmek zor değil. Güncel hayattan kaçıp varoluşçuluğa
kaçmakla suçlanan, ülke meselelerine uzaklıkla itham edilen bir kuşağın bu en
özgün yazarlarından olan Ferit Edgü’nün kitabına bugünden bakınca iki husus
beliriyor: Bu kitabın Türk öykücülüğü için bir tür öncü kitap vazifesi görmesi
bir kenara, dönemin toplumsal atmosferinin hangi yazınsal imkânlarla öyküye
dâhil edildiğini de görüyoruz Çığlık’taki
öyküleri okurken.
Yirmi iki öykünün bulunduğu Çığlık, Ferit Edgü’nün önceki
kitaplarında görülen yoğunluğun daha da belirgin bir şekilde öne çıktığı bir
kitap. Yine yalın cümleler var bu kitapta. Kısacık, birkaç kelimeyi geçmeyen
cümleler. Ama söz tasarrufunun hemen hemen her cümlede karşımıza çıktığını
görüyoruz. Dahası, bu kısacık öyküler sürekli olarak felsefi bir bağlama
yaslanıyor çoğu yerde. Her kitabında öykücülüğümüze yeni biçimsel imkânlar
kazandıran ve bu yanıyla tıpkı onun “Aslan ve Ressam” öyküsündeki gibi yaşamı
boyunca kırk bir kez adını değiştiren Japon ressam Hokusai’yi andıran Edgü, Çığlık’ta bu kez konuşan hayvanların, susan
insanların, sesli ve sessiz çığlıkların öykülerini anlatıyor. Fazladan bir
cümle kurmadan, yalın, ama buna mukabil kısacık öykülerinde bile yoğun bir
atmosfer yaratarak o günden bugüne okurunu etkilemeyi sürdürüyor hâlâ.
Bu açıdan özellikle kitaba adını
veren “Çığlık” öyküsünü anmak gerekiyor. Üç kişinin bir adamı sürüklemesinin
anlatıldığı bu öyküde, olanları uzaktan izleyen bir adamın hikâyesini anlatıyor
Edgü. Çevreden geçenler, bu olayı görür ama kimse kaçırılan adama müdahale etmez.
Bazen, nereden geldiği belli olmayan bir çığlık duyulur sadece. Öykünün
anlatıcısı da, bir adamı aralarına alıp kaçırmaya çalışanlar da arada bir durup
bu çığlığın sahibini bulmak isterler. Görünürde kimseler yoktur ama karanlığa
gizlenen o sesin sahibi bir şeyler yapmaktadır yine de. Belki bir aşırı yorum
örneğidir ama kanımca bu öyküyü 12 Eylül’le ilgili okumak da mümkün. Doğrudan
gündelik politikaya girmeden, onun tuzaklarına da düşmeden ama ondan çok daha
etkili bir öykü çıkarma başarısını gösteriyor bu kitaptaki öyküler. Öte yandan,
bu kitaptaki öykülerde konuşan hayvanlara rastlıyoruz sık sık. İnsanlarsa
genellikle susmayı tercih ediyor. Bu seçimi bile yukarıda nedenle
gerekçelendirmek mümkün aslında. Herkesin susup sindiği bir ortamda, sözü
havyaların büyülü cümlelerine bırakıyor yazar. Kimi zaman bir papağan, kimi
zaman bir kedi ile fare, kimi zaman bir kuş veya gözleriyle konuşan bir at,
insanların söyleyemediklerini söylüyor bir bakıma. Hem de zor zamanda.
Ferit Edgü, bu kitaptaki kimi
öykülerde aslında kendi yazarlık deneyiminin ipuçları olarak da okunabilecek
kimi öykülere yer veriyor ayrıca. “Büyük Ustayı Ziyaret” ve Aslan ve Ressam”
bunların en önemlileri. Resim sanatıyla ilgili olmalarına rağmen, bu iki öykü
Egdü’nün sanata bakışını en iyi özetleyen öyküler aynı zamanda. Öte yandan,
sadık Ferit Edgü okurlarının çok seveceği başka öyküler de bulunuyor Çığlık’ta. “Sahaf” onlardan biri. Yazarın
Hakkâri’de Bir Mevsim/O adlı romanının
hemen girişinde karşımıza çıkan sahafı Stockholm’de yazar arkadaşı Demir
Özlü’nün karşısına çıkarıyor yazar. Okurunu gerçek ve düşün arasındaki o ince
çizgiye çekerek, bir roman kahramanından unutulmaz bir öykü çıkarıyor yazar. Keza,
Türk edebiyatının en etkili öykülerinden biri olarak gösterilebilecek “At”
öyküsünde de bu gerçek ve düş arasındaki dengede durarak okurunu tılsımlı bir
bölgeye çekiyor. Keza, kitabın ilk öyküsü olan “Üç Düş/Üş” de benzer bir bağlam
yaratıyor Edgü. Av, avcı ve bir köpeğin gözünden anlatılan bu rüya öyküsü, bütün
rüyalar gibi tamamlanmadan sona eriyor.
Yaşarken, her yeni deneyimiyle
adını değiştiren ve önceki adını genç ressamlara bırakan, kırkı bir değişik ad
kullanan Japon ressam Hokusai gibi, Edgü de kitabının sonunda yarım bırakılmış
dokuz öykü bırakıyor geride. Yazar, kitabın sonunda isteyen okurların bu yarım
öyküleri tamamlayabileceğini ve bu konuda hiçbir hak iddia etmeyeceğini
belirtiyor. Yıllar içinde bu öyküleri tamamlayanlar oldu mu bilinmez, ama Ferit
Edgü’nün Türk öykülüğünün hatırı sayılır bir kesimi için kırk cepli bir palto
bıraktığı aşikâr.
0 yorum:
Yorum Gönder