Kendine özgü bir kuramcı olarak
öne çıkan, gerek Marksist edebiyat kuramı, gerekse de modernizm, postmodernizm
ve ideoloji üzerine incelemeleriyle tanınan Terry Eagleton, yeni kitabı Edebiyat Olayı’nın hemen girişinde, son
birkaç on yıl içinde edebiyat kuramına ilginin giderek azaldığını belirtikten
sonra, 1970’lerde ya da 80’lerde revaçta olan (anlambilim, post-yapısalcılık, Marksizm
ve psikanaliz) gibi pek çok kuramın günümüz öğrencileri için adeta birer
yabancı dile dönüştüğünü vurguluyor. Kaçınılmaz bir biçimde, her kuramın zamanın
karşısında dayanıksızlığı bir kenara, bu ilginin azalmasında solun tüm dünyada
gerileyişinin payının olduğu da aşikâr yazara göre ve buna hak vermemek mümkün
değil. Ama bu kuramlara asıl darbeyi, Eagleton’ın da belirttiği gibi başka yeni
kuramlar vurdu esasında. Post-sömürgecilik, etnisite, cinsiyet ve kültürel çalışmalar,
kuramdan uzak olmamakla birlikte, “saf” ve “yüksek” teoriyi arkalarında bırakarak,
bu kuramların yerini aldı Eagleton’a göre. Günümüzde, üniversitelerde edebiyat
bölümlerinden ziyade özellikle kültürel çalışmalara duyulan ilginin artışına
baktığımızda bu sözlerdeki haklılık payı daha da artıyor. Eagleton’a göre,
genel çerçevede olan şu: “1970’ler ve 80’lerde söylemden kültüre, bir ölçüde
soyut ya da bakir haldeki düşüncelerden insanların gerçek dünya diye
adlandırmaya can attıkları şeyin incelemesine geçildi.”
Terry Eagleton, yeni kitabı Edebiyat Olayı’nda, edebiyat kuramının günümüzdeki
yapısına yukarıda sözü edilen dikkati çektikten sonra, neden çoğu edebiyat
kuramının yerini post-sömürgecilik, etnisite, cinsiyet ve kültürel çalışmalar
gibi yeni inceleme alanlarına terk ettiğini göstermek için, edebiyat kuramların
çoğuyla, hatta zaman zaman kendisiyle, edebiyat felsefesi gölgesinde bir
tartışmaya soyunuyor. Edebiyat felsefesinin, öteki kuramların dokunmadığı pek
çok soruyu ele aldığını belirten Eagleton, bütün kuramların yanıt aradığı en
temel sorudan başlayarak, edebiyatın mahiyetine ilişkin bir tartışmayı açıyor. Eagleton’ın
cevap aradığı ilk soru şu: Edebiyat diye bir kategoriden söz edilebilir mi? İkinci
soru daha da kışkırtıcı: Gerçeklik ve kurmaca birbirinden nerde ayrılır? Bu
sorulara cevap aramak için çeşitli kuramları genel hatlarıyla incelemeye tabi
tutuyor. Terry Eagleton, “Edebiyat Nedir?” adlı yazısında, edebi olarak
adlandırılan yazı örneklerinin ortak tek bir özelliği ya da özellikleri
olmadığını belirtikten sonra, kuramların bu soruya verdiği cevaplar ışığında
hem bu kuramların aksayan yanlarını göstermeye çalışıyor, hem de edebiyatın
içeriğine dair kullanışlı sorular soruyor. Edebiyatın ne olup ne olmadığı
sorusunu çeşitli kuramların ışığında deneyimledikten sonra, asıl olarak Wittgenstein’ın
“aile benzerliği kuramı”nı öne çıkarıyor eleştirmen. Kuramlar eliyle belirli
kalıplar içine hapsedilmeye çalışan edebi eserleri incelemek veya
anlamlandırmak için çok daha kullanışlı bir metod üzerinde duruyor: “Wittgenstein
bizi bütün oyunların ne tür bir ortak noktası olduğunu düşünmeye çağırır ve
paylaştıkları tek bir unsur olmadığı sonucuna varır. Onun yerine, “karmaşık, örtüşen,
çakışan bir benzerlikler ağı” vardır elimizde. Neden sonra müthiş benzetmesiyle
bu karmaşık benzerlikler ağını bir ailenin üyeleri arasındaki benzerliklerle
karşılaştırır [Wittgenstein].” Bu görüşler ışığında, tam da edebiyat kuramcılarının
yaşadıkları gerileme veya tıkanmaya karşı yeni bir imkân sunan Terry Eagleton, yeniden
ele aldığı ve ele alırken kimi eleştirilerde de bulunduğu Wittgenstein’ın
kuramı ışığında edebiyatın niteliğine ilişkin önemli sorular soruyor.
Neyin değerli neyin değersiz
olduğuna karar veren edebiyat kanonunun görüşlerinden önce edebiyatın ne’liği soruna
cevap arıyor eleştirmen. Edebiyatın doğasına, yapısına, dünya ile ilişkisine dair
temel soruları ve çeşitli edebiyat teorilerinin bu konulara verdiği yanıtları
incelerken (ki bunu çoğu zaman kendisine has bir ironiyle yapıyor Eagleton),
dil, kavramlar, gerçeklik, kültür ve ideoloji gibi konulardaki temel
yaklaşımları da sorguluyor. Bu açıdan zaman zaman edebiyat kanonuyla da yüzleşen
Terry Eagleton, edebiyata atfedilen kimi özelliklerle değerlerin gerçekte hangi
dinamiklerle sarmalandığını, edebiyatın doğasının nasıl işlediğine dair yeni
sorularla ilerliyor Edebiyat Olayı’nda. Eagleton’ının bu çabasında, edebiyat
kuramı kadar, eleştirel teori ve analitik felsefe de önemli bir dayanak olarak
öne çıkıyor şüphesiz. Bu açıdan, eleştirisinin odağına kimi kuramların incelediği
yapıtlar kadar, dışarıda bıraktığı, tartışmadığı kimi metinleri de dâhil
ediyor. “Çünkü,” diyor Eagleton, “bir sınıf ya da kavram hakkındaki
düşüncenizi, üzerinde çalışılamayacak kadar idealize edilmiş bir konuma
çekerseniz, buna uymayan her şeyi gereksiz diye değerlendirirsiniz.” Bu açıdan,
güzel ve gerekli kadar, gereksiz olarak addedilip dışarıda bırakılan kimi
eserler de Eagleton’ın inceleme sahasına dâhil oluyor.
Edebiyat Olayı’nın en önemli taraflarından biri de, şüphesiz kimi
yeni görüşler öne sürmesinin ve edebiyat kuramındaki tıkanıklığa çareler
sunmasının yanı sıra, günümüze varana değin çok çeşitli görüşlerle ortaya çıkan
kuramların toplu sunumunu yapması kanımca. Okur, bir yandan Eagleton’ın pek
çoğu ince bir ironiyle sarmalanmış eleştirilerini okurken, diğer yandan da anlambilim,
post-yapısalcılık, Marksizm ve psikanaliz gibi kimi kuramların edebiyatın
doğasına dair görüşlerini okuma imkânına da sahip oluyor. Kitabın ilk iki
bölümünde, çeşitli kuramların ışığında edebiyatın doğasına dair önemli
tespitlerde bulunduktan sonra, çalışmasının belki de en önemli olan bölümü olan
“Kurmacanın Yapısı”nda, edebiyat felsefesinin en zor, ama aynı zamanda akademik
açıdan en çok ilgi uyandıran boyutunu inceliyor. Kurmacanın nasıl işlediği, hangi
dinamiklerle sarmalandığı, gerçeklik ve kurmacının nerede birbirinden ayrıldığı
sorusunun izini sürüyor Eagleton. Bunu yaparken de, kimi kuramların kurmacayla
ilgili ileri sürdüğü görüşler kadar, kimi edebi metinlerdeki kurmaca ve
gerçeklik ilişkisini de tartışmaya açarak Edebiyat
Olayı’nın daha da etkili olmasını sağlıyor. Kitabın son bölümünde ise,
edebiyatın bir strateji olup olmadığı sorusuna cevap arıyor Eagleton. Okumanın
da en az eserin kendisi kadar bir strateji olduğunu vurgulayan eleştirmen, okumayı,
bir metne yaklaşmayı, başka bir dizi stratejiyi çözmek için bir dizi yeni
strateji geliştirmek olarak tanımlıyor ve bu bölümde ister istemez daha çok
alımlama kuramıyla ilgili bir tartışmanın içine çekiyor okurunu. Bunu yaparken
de, inceleme nesnesine bütünlüklü bir çabayla olduğu kadar zaman zaman
kendisine karşı da işlettiği bir ironi duygusuyla yaklaşmayı ihmal etmiyor
yazar.
Terry Eagleton, Edebiyat Olayı’nda, tam da son yıllarda
iyiden iyiye ivme kaybettiği herkesin malumu olan edebiyat kuramına yeniden
itibar kazandırmaya niyetlenirken, kuramların mahiyeti üzerine de düşünmeye
davet ediyor okurunu. Düşüncenin tıkandığı yerde yeni bir düşünme yöntemi
öneren kitabın, gerek özenli çevirisi, gerek kaynakçası, gerekse de diziniyle övgüyü
hak eden bir kitap olduğunu belirtmek gerek. Edebiyat Olayı’nda sıkça adı geçen ve Türkçeye çevrilen kitapların kaynakça
bilgileriyle birlikte dipnotlarda gösterilmesi ise okur için ayrı bir kolaylık.
Üslubu beni biraz yorsa da Terry Eagleton'ın Edebiyat Kuramı kitabını okumuştum. Güzel bir yazı zevkle okudum.
YanıtlaSil