Didem
Madak’ın herhangi bir şiiriyle ilk kez karşılaşan okurlar mutlaka
şaşırmışlardır. Yürürlükteki şiire hiçbir şekilde benzemeyen, yer yer çocuksu,
ironik, fazlasıyla öykülemeci, masalımsı, naif ama ille de kederli olan bu
şiirler tersinden bir varoluş kaygısı peşindedir sanki. Görünürde büyük bir
şiir değildir Didem Madak’ın şiiri. Dahası, öyle olmamak için özellikle
çabalamış gibidir. Didem Madak’ın şiirinin öznesi bu yüzden gizli değildir.
Kendisini sakınmadan, saklamaya gerek duymadan şiirin imkânlarına çeker.
Sıklıkla bir kız çocuğunun diliyle seslenmektedir bu şiirin öznesi. O çocuk
büyür. Zamanla sokaklardan ev içlerine, mutfaklara çekilir, sonra tekrar geri
geldiği yere bir pencereden bakar ama o dil geçmişte kalmakta ısrar eder. Hemen
hemen her kitabında şiirle, en çok da lirik şiirle bir kavga içindedir. Onun
şiirlerinde ‘çocukluk’ kadar ‘şiir’ kelimesinin de bunca yer etmesi boşuna
değildir. Nasıl bir şiir peşinde olduğunu, karşısında bulunduğu şiir tasarımını
sürekli yererek göstermeye çalışır.
Kavramlarla
değil, sözün sahiciliğiyle…
Örneğin,
Pulbiber Mahallesi adlı son kitabında yer alan şu dizeler tastamam bu yönelimi
gösterir: “Ne kadar hijyeniksiniz, ne kadar stres topu bir şiiriniz var.
Yettiniz ama artık. Çöl muhabbetiniz de yetti. Sardalye konservesi sever
misiniz?” Bir örnek daha: “Çok soğuk günlerde çayçen çayçen diye bağıran
yerlerde / Çay içen bir süt dökmüş oluyorum / Hüzün diyor bazı şairler nedense
buna.” Görüldüğü gibi, Didem Madak şiiri büyük söylemler peşine düşmez; hatta
çoğunlukla karşıtını yerme ihtiyacı duyar. Tuvalete koşmak için yerde terlik
arayan ayak parmaklarının şiirini yazar Madak. “Çayçen” sokakların sesini
dinler. Dolaştırıyorsun sen beni, diye taksicilere çıkışır. Dilini şaklatarak
mikrofonu test etmeye çalışan şarkıcıya kulak vermemizi ister. “Kelimeler
ölmesin” diye yazar şiirini. “Çocuk kalmak iyiymiş, biz de iyi kaldık albayım;
medeniyet bizi bozamadı” diyen Oğuz Atay kahramanının sözlerine kulak kabartır.
Şiire kavramlarla değil, sözün sahiciliğiyle yaklaşmayı dener. Gündelik
hayattan beslenir bu yüzden. Şiirsel dilin yerine gündelik bir dil baskın gelir
yapıtlarında.
Didem
Madak’ın 2000’de yayımlanan Grapon Kâğıtları, 2002’de yayımlanan Ah’lar Ağacı
ve son olarak 2007 yılında yayımlanan Pulbiber Mahallesi adlı kitapları kademe
kademe bir iç sesin bastırılarak, yerine dış seslerin de dâhil edildiği, iç
sesin dünyanın sesleriyle yoğrularak hayat bulduğu bir serüveni ifade eder.
Orhan Kahyaoğlu, Didem Madak’ın şiirleriyle ilgili yazdığı bir yazıda şöyle
demektedir: “Gündelik dil, gündelik hayat tüm içtenliği, çocuksuluğuyla;
kendine özgü ironisi, eğretilemeleri ve imgeleriyle şiirde inanılmaz bir
duruluğu, insanın hallerini su yüzüne çıkarmıştı. Mükemmel şiirler miydi
bunlar? Belki değil. Ama Madak, farkına fazla varmadan şiire inanılmaz bir
hakikiliği taşıyordu. Yıllar geçtikçe yoğunlaştı, olgunlaştı bu şiir.
Çekiciliği, şiirlerin duruluğuydu.” Ama yine de zamanla genişleyen bu şiirin ve
onun tasarımının arkasında bir kırgınlığın, acı bir tecrübenin olduğunu bulmak
zor değil. Duru bir şiirdi Didem Madak’ın şiiri, doğru. Dahası hakiki olmakta
ısrar eden bir şiir. Ama daha ilk şiirlerinden birinde (“Çiçekli Şiirler Yazmak
İstiyorum Bayım”), bir yandan yine her zaman olduğu gibi kendi şiirinin
tanımını yapmaya çalışırken, diğer yandan da bu tasarımın aslında çok da planlı
olmadığını, belki de bir çeşit zorunluluktan kaynaklandığını göstermeye
çalışır. Sanki bütün bu çaba daha başka bir durumun, bir kırgınlığın,
derinlerde bir yaranın üzerini örtmek, onu önemsizleştirmek için gösteriliyor
gibidir: “Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım./ Bilmiyorsunuz./
Darmadağın gövdemi/ Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.”
Genç öldüğü
için değil, bir şiir serüvenini yarım bıraktığı ya da geride tıpkı kendi
şiirlerindeki gibi küçük bir kız çocuğu bıraktığı için de değil; bir yaranın
izini bıraktığı için acıtıyor onun ölümü. En güzel şiirlerinden birini
hatırlamanın vaktidir:
Ben
işte miraç gecelerinde
Bir
peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte
yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan
ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir
şiir aradım.
Geçen
üç yıl boyunca
Yüzü
dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem
olmayan ülkemi
Kayboluşumu
aradım.
Bulmak
o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir
ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa
bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
0 yorum:
Yorum Gönder