Geçtiğimiz
yıl Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Çinli yazar Mo Yan, bir yandan
Komünist Parti’nin yaptığı pek çok uygulamayı desteklerken, diğer yandan da
ülkesindeki muhalif seslere karşı takındığı tavır nedeniyle kendisini bir tartışmanın
içinde buldu. Aynı zamanda Çin Komünist Partisi üyesi olan ve rejimin şiddetli
bir destekçisi olarak öne çıkan Mo Yan, Nobel ödül töreni öncesinde yaptığı
“sansürün gerekli olduğu” şeklindeki açıklamasıyla bir kez daha büyük
tartışmaların odağına oturdu. Yaşamı boyunca, konuşmaktan yana ketum davranan (hatta
yazarlık adı bile Çincede “sakın konuşma” anlamına gelen bir gönderme içeren)
yazarın, öte yandan her konuştuğunda safını açık bir şekilde belli ettiğini
belirtmekte de fayda var.
Erdem
Kurtuldu’nun Çinceden Türkçeye çevirdiği ve yazarın ilk romanı olma özelliği
taşıyan Kızıl Darı Tarlaları, Mo
Yan’a haklı bir ün getirirken, bu romanı aynı adla sinemaya uyarlayan Yimou
Zhang’a, 1988 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazandırır. Öte yandan, romanın önce parça parça
yayımlandığı Çin’de, sonra biraz da filmin yardımıyla Batı’da hayli ilgi
gördüğünü söylemek gerek. Bu romanın bu denli ilgi görmesinde Çin hükümetinin
lobi faaliyetlerinin etkisi olduğu aşikâr, ancak romanın başarısını sadece bu
unsurlara bağlamak haksızlık olacaktır. Mo Yan, Kızıl Darı Tarlaları’nda, bir ailenin üç kuşak öyküsünü etkileyici
bir dil ve kronolojik bir sırayı takip etmemesine rağmen dağılıp parçalanmayan,
bütünlüklü bir şekilde anlatma başarısını gösteriyor. Çin tarihinin en önemli
dönemlerini (1923-1976) Ben Gaomi Kuzeydoğu Bucağı adlı küçük bir yerleşim
biriminde yaşayan Shandong ailesinin hikâyesi üzerinden anlatan Mo Yan, böylece
bir aile hikâyesinden rahatlıkla bir ulusun hikâyesine ulaşıyor: Japon istilasına
karşı verilen direniş savaşı, Çinlilerin birbirleriyle çatışmaları, Komünist
devrim ve Kültür devriminin dolaylı ya da doğrudan etkilerini Shandongların hikâyesine
paralel olarak sunuyor bize. Ancak sadece bir ulusun değil, bu ulusu oluşturan
tek tek bireylerin dünyasına da ışık tutmayı amaçlıyor yazar.
Kızıl Darı
Tarlaları, küçük
torunun ağzından yazılmasına rağmen, daha çok baba Shandong ve dede Komutan Yu
ile babaannenin hikâyesi üzerine kurulu. Romanın hemen başında Ben Gaomi
Kuzeydoğu Bucağı’nda örgütlenen küçük bir grubun Japon askerlerine pusu kurma
girişimlerine tanık oluruz. Bütün iyi yazarlar gibi, anlatma stratejisini iyi
ayarlayan Mo Yan, kimi “oyalama teknikleriyle” bu baskını olabildiğince
geciktirip roman kahramanlarının hikâyelerine çekiyor dikkatleri. Babaanne,
dede ve babanın hikâyesi arada kimi boşluklar bırakılarak anlatılıyor. Çok
sonra, gerip dönüp bu boşlukları tamamlarken, yeni boşluklar bırakarak romanın
genel yapısına uyan bir strateji izliyor yazar. Kronolojik bir sıra takip
etmeyen roman, zaman zaman babanın zaman zaman da bir gerilla birliğinin
komutanı olan dede ile onun etkileyici eşi babaannenin hikâyesini sarmal bir
şekilde anlatmayı tercih ediyor. İlk başlarda bu sarmal hikâyeyi takip etmekte
zorlansak da, Mo Yan zaman içinde sıkça tekrarlara başvurarak, kendisini sonuna
kadar ilgiyle okutan bir roman çıkarıyor ortaya.
Kızıl Darı
Tarlaları’nı sadece
bu üç ana kahraman üzerine kurmuyor Mo Yan. Roman boyunca sıkça karşımıza çıkan
ve bir örneğine Rus romanlarında rastladığımız karakter çeşitliliğine
başvurarak sayısız kahraman seriyor önümüze yazar. Hepsinin birbirinden ilginç
ve trajik biten hikâyesini anlatarak sahneyi kusursuz bir şekilde terk etmemizi
sağlıyor. Hatta zaman zaman kimi yan kahramanları (örneğin Luohan Amca) neredeyse
romanın merkezine yaklaştıracak kadar özenli bir anlatımı tercih ediyor yazar. Öyle
ki, zamanla romana sadece insanlar değil, doğa da dâhil oluyor. Uçsuz bucaksız
darı tarlaları sahnenin içeriğine göre renk değiştiriyor. Adeta roman
kahramanıyla bütünleşip hepimize daha büyük bir hikâye anlatıyor. Ya da örneğin,
romanın sonlarına doğru ortaya çıkan köpekler, her ne kadar bir dehşet
öyküsünün içerisinde yer alsalar da, yazarın dili sayesinde onlar da etkileyici
bir figüre dönüşüyor. Öte yandan, bir yanıyla bize benzemesine rağmen, çok da
vakıf olmadığımız bir dünyadan kültürel öğelere başvuruyor romanında Mo Yan. Yer
yer otantik bir hal alsa da uzak olmadığımız bir bağlamın içinde olduğumuzu
anlıyoruz giderek.
Ben
Gaomi Kuzeydoğu Bucağı’nı adeta Çin’in bir küçük bir sahnesi olarak kurgulayan
yazar bir yandan kimi tarihsel meseleleri bu vesileyle romanına taşıma imkânı
bulurken, diğer yandan da insan doğasının karanlık dehlizlerini aydınlatmaya
soyunuyor. Bütün bunları yaparken de, doğayı adeta romanın merkezine oturtarak
büyülü bir sese ulaşıyor yazar. Darı tarlaları bir metafor olmasının ötesinde,
neredeyse romanın ana kahramanlarından biri haline geliyor kitapta. Öyle ki, Kızıl Darı Tarlaları’nın kimi yerlerinde
Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanında
olduğunuzu düşünüyorsunuz ister istemez. (Ancak, Mo Yan, kitabın hemen başında yer alan yazısında,
romanını yazarken Marquez’i okumadığını, okumuş olsaydı bu romanı daha farklı
yazacağını belirtir. Yine de, bilerek ya da bilmeyerek Marquez ve büyülü
gerçekçilikten izler taşıyan bir roman denilebilir Kızıl Darı Tarlaları için.) Bunda hiç şüphesiz, romanın hem
tarihsel gerçekliklere dayanıp hem de masalsı bir dili tercih etmesinin payı
var. Bu dilin bütün doğu anlatılarında baskın olduğu hatırlanırsa Mo Yan’a
yapılan bu eleştirinin bir parça hafifleyeceği aşikâr. Öte yandan, yazarın
roman boyunca çizdiği bütün kanlı sahnelere karşılık elinden bırakmadığı kara
mizahın romana yöneltilen şiddet güzellemesi eleştirisini karşılıksız bıraktığı
kanısındayım. Bir yandan kanla anılmış bir zaman dilimini anlatıp, diğer yandan
bu kanlı tarihten yer yer kara mizah ürünü bir roman çıkarmak, dahası bu romanı
etkileyici doğa tasvirleriyle destelemek gibi önemli bir başarıya imza atıyor
Mo Yan.
Her ne
kadar yazarın dünya görüşü ve ülkesindeki muhaliflere karşı takındığı olumsuz
tavır adını gölgelese de, Mo Yan, Kızıl
Darı Tarlaları’nda okura fark ettirmeden yaptığı zaman geçişleri, en dehşetli
sahnelerde bile ortaya çıkan kara mizah, etkileyici doğa tasvirleri ve masalsı
diliyle neden Nobel aldığını kanıtlıyor bir bakıma. Tarih ve savaş üzerine, ama
en çok da insan ve doğa üzerine yazılmış etkileyici bir roman Kızıl Darı Tarlaları.
0 yorum:
Yorum Gönder