Faruk
Duman, gerek peş peşe yayımlanan romanları, gerekse de yakınlarda yayımlanan
deneme kitabıyla adından söz ettirse de hiç şüphesiz asıl öykücü kimliğiyle öne
çıktı çoğunlukla. Öykücülüğümüzün yeni kuşağı içinde sayılmasına rağmen yazarı usta
mertebesine taşıyan öykülerinin kendine has atmosferi kadar bu atmosfere eşlik
eden biçimsel kaygılar da belirleyici oldu onun yapıtlarında. Çoğu öykücünün
kapıldığı “anlatma” kaygısı ilk yapıtlarında dahi görünmedi yazarın. Semih
Gümüş’ün de dediği gibi, “neyi anlatacağından çok nasıl anlatacağına”
odaklanmış, öykücülüğün temel başarısını buna borçlu bir yazar olarak öne çıktı
Duman. İlk yapıtlarında bile hemen fark edilen biçimsel özelliklere, zaman
içinde içerik düzeyinde yeni bir takım denemeler de ekledi yazar.
Faruk
Duman’ın dört yıl önce yayımladığı Sencer
ile Yusufçuk adlı öykü kitabı yazarın öykücülüğünde, özellikle içerik
düzeyinde yeni bir bağlamı işaret ediyordu. Masal ve rüya formlarından
fazlasıyla yararlanan Sencer ve Yusufçuk,
geleneğin dönüştürülme biçimine iyi bir örnek teşkil eden, öte yandan yazar
için yepyeni imkânlar sunan bir kitap olarak tanımlanabilir kanımca. Fakat, Faruk
Duman’ın yeni öykü kitabı Baykuş Virane
Sever’i okur okumaz, Sencer ile
Yusufçuk’un aslında bu yeni bağlam için bir hazırlık olduğunu anlıyoruz. Yazar,
bu kitapta öne çıkardığı kimi hususları gayet etkileyici bir noktaya taşıyor
yeni kitabıyla.
Baykuş Virane
Sever, Yunus
Emre’nin bir dizesiyle açılıyor: “El kuşu elden ele, gül kuşu gülden güle
/Baykuş virane sever, şahinler pervaz ile.” Adını Yunus Emre’nin bu dizesinden
alan kitap, birbirine doğrudan veya dolaylı şekilde bağlanmış sekiz öyküden
oluşuyor. Uğursuzluğun, talihsizliğin, daha çocuk yaşta yara almışlığın, rüyalara
yapışmış özlemlerin, ukdelerin öyküleri bunlar. Nasıl ki Sencer ile Yusufçuk’ta döne döne okunacak “Bağçe” öyküsü vardıysa bu
kitapta da adından sıkça söz ettirecek başka bir öyküsü var Faruk Duman’ın. “Kayıp
İnci” gerek dili, gerek atmosferi, gerek atıfta bulunduğu metinle kurduğu bağ,
gerekse de çocukluğun o ağır yüküne dair betimlemeleriyle dikkat çekiyor. John
Steinbeck’in İnci adlı romanının
kahramanları çocuklukta kalmış bir karabasanın içine dahil oluyorlar. Keza aynı
şey “Eriyen Gelin” öyküsü için de geçerli. Bu öyküdeki masal formu ile modern
öykü formu öylesine ustaca iç içe geçiyor ki, masal ile öykünün sınırlarının
nerede başlayıp nerede bittiğini kestirebilmek güç. Dahası, yazarın önceki
kitaplarından farklı olarak başka kitaplar giriyor öykülere. Ama bu kitaplar, İnci, Vahşetin Çağrısı gibi çoğunlukla çocukluğun başucu kitapları. Böyle
olunca, yazarın istikametinin neresi olduğunu bulmak güç değil. Bu kitapla
çocukluğa geri dönüyor Faruk Duman. Gar binalarına, ıssız dağ başlarına, karlı
gecelere, çocuk korkularına; hayırsız dayılara, kadersiz teyzelere, çok hayranı
ve düşmanı olan amcaların hikâyelerine dönüyor. Zaman zaman gerçek ile büyü yer
değiştiriyor Faruk Duman’ın öykülerinde. Sadece kendi kahramanları değil, başka
kitapların kahramanları da söz alıyor. Sınırın neresi olduğu henüz kestirmeden
yeniden gerçeğin içine çekiyor okurunu. Fakat, gerçek hiçbir zaman sabit
kalmıyor bu öykülerde. Her an yer değiştirmeye hazır bir halde öykülerin içinde
yer buluyor.
Öte
yandan, eğer bir Faruk Duman kitabından söz edilecekse dilden de söz edilmelidir
muhakkak. Baykuş Virane Sever’deki
öykülerde çoğunlukla yalın bir dil tercih ediyor yazar. Kısa, etkileyici
cümlelerle örülü bu dil. Ancak yazarın önceki kitaplarında görülen kesik
cümleler bu kitapta da göze çarpıyor. Bir cümleyi çeşitli yerlerinden bölerek
özgün bir dil tercihine ulaşıyor yazar. Yazarın önceki öykülerinde görülen
(“oldukta” gibi) kimi kullanımlar azalmakla birlikte, bu kez, biçimsel bir
yenilik olarak paragraf içine ustaca çekilmiş diyaloglar dikkat çekiyor. Ama en
nihayetinde, bu kimi biçimsel denemelerin eşlik ettiği dil, kimi yerlerde
unutulmaz cümleler bırakıyor geride.“Eriyen Gelin” öyküsündeki hasta annenin
anlatıldığı bölüm bunun en güzel örneği kanımca: “[Hasta yatan anne] erik
ağaçları hakkında bir şey sordu. Sorunca yaşlar boşandı abimin gözünden. Neden
bilmem; insan erik ağaçlarının nasıl olduğunu sorduğu zaman artık ölüme mi
yaklaşmıştır?”
Baykuş Virane
Sever, yalnızca
Faruk Duman öykücülüğünde yepyeni bir dönemecin yetkin bir örneği değil, daha
şimdiden yılın belki de en önemli öykü kitaplarının başında sayılması gereken
bir kitap.
0 yorum:
Yorum Gönder